Açılmayan kapıları açan özelliğimiz

Duygusallık; Duyumların ve duyguların ağır basması, aşırı bir biçimde insanı etkilemesi durumudur. Duygusallık denildiğinde öfke, hüzün, sevinç, kaygı, korku, heyecan, umut gibi duyguların yoğun tecrübe edilmesi ve hayata dair kararların verilmesinde duyguların yönlendirilmesi olarak anlayabiliriz.
Coğrafya, insanların yaşayışlarını etkilediği gibi duygularını da etkilediğini söylemek yanlış olmasa gerek. Şahsen ben de buna inananlardanım. Uluslararası araştırma şirketi Gallup tarafından 2009 yılından beri dünya genelinde gerçekleştirilen ve 150 ülkeyi içine alan Dünya Duygusallık Araştırması‘nın sonuçları yayınlandı.
Bu araştırmaya göre, Güney Amerika ülkeleri duygusallıkta lider görünürken, özellikle Sovyetler Birliği’nden ayrılan ülkeler ve Kuzey Avrupa ülkelerinin çok da duygusallığı ön planda tutmadıkları ortaya çıkmıştır.
Türk toplumu duygusal bir toplumdur. Duygusal oluşumuzda gelenek – göreneklerimiz ve dini inancımız çok etkili olmuştur.
Ama Avrupalılar rasyoneldir, kurallar çok önemlidir. Kural ne ise onun gereği yapılır ve tartışılmaz. Bizde öyle mi? Bizde de kurallar vardır ama bunun çözümü de muhakkak vardır anlayışı hâkimdir. Önce Hayır deriz ama evete giden yolları denemeye devam ederiz. Olmasa da olması için şartları zorlarız.
Ya da karşıdakine bunun olmayacağını söylediğimizde;
-Ya tekrar bir bakıver, bunun muhakkak başka bir yolu da vardır, denilmez mi?
-Yaa sen bana kesin yardım edersin, sen yapamazsan da senin çevren geniştir. Yapacak birilerine ulaşırsın, cümleleri de duygusallığımızın bir sonucudur. Her işimizi arkadaşlık, akrabalık ilişkilerimizden bahsederek çözmeye gayret ederiz. Eğer akraba değilsek muhakkak işimize yardım edecek kişinin tanıdığına ulaşır yine işimizi çözmeye çalışırız. Bu konuda çok marifetliyizdir. Dayınız Ahmet’in, amcanız Murat’ın selamı var diyerek cümlelere başlarız. Oysa aslında ne Ahmet’i, ne Murat’ı tanırız. Ama işimiz çözülecek ya…J
Duygusallığımızdan dolayı cümlenin içeriğine bakmadan nasıl söylendiğine bakarız ve hemen alınganlık yaptığımız da olur. Biz de sözün anlamından ziyade jest ve mimikler daha ön plana çıkar. Bazen biçim ve üslup ne söylediğinden bile daha önemlidir. Duygusallığımızın sonucunda hemen kalplerimiz kırılır, küsmeyi çok iyi beceririz. (!) Hatta bu küsme işini o kadar uzatırız ki barışmamız, yılları bile alabiliyor. Söylenen bir kelime dahi bazen bizim kavga etmemize yeterli olabiliyor. Siyaset bizim için tam kavga sebebi. Spor, ekonomi de kavgalarımızın nedenlerinden. Oturup konuşmayı bir türlü beceremiyoruz. Bir kararımız ve görüşümüz de ısrarcıyız. Doğruluğunu hiç tartışmıyoruz. Karşıdakini ikna etmekten anlamaya zaman bile ayırmıyoruz. Öyle ki görüşlerimize karşı çıkanlarla her türlü kavgaya hazırız. O kadar gururluyuz ki asla kararımızdan vazgeçmiyoruz. Bu duygusallık ve hassaslık durumu, Türkler için hem çok büyük bir güç hem de onlara en zarar veren şey.
Bireysel duygusallık, mide, kalp rahatsızlıkları, aşırı zayıflama, ciltte bozulmalar gibi hastalıkların oluşmasına neden olur. Sürekli şüphe, kıskançlık, tedirginlik yaşarlar. Olaylar karşısında mantıklı düşünmek yerine duygularıyla hareket ederek yanlış kararlar verirler.
Toplumsal duygusallık ise kavgacı, mantığı ile hareket etmeyen, kural tanımayan bir toplumun ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu durum daha büyüyerek ve ciddi problemler oluşturarak karşımıza çıkar.
Duygusal oluşumuzun sonucunda da kurallar bizim için çok da önemli olmuyor. Bunun en son örneğini pandemi sürecinde yaşıyoruz. Pandeminin yoğun olduğu günlerde uzun zamandır görmediğim dostlarımla karşılaştığımda hasretin sonucu olsa gerek kucaklaşmak sarılmak istediler. Ben fiziki mesafeden bahsettim, hastalıktan bahsettim ama:
-Ya hocam bize bir şey olmaz! cümlelerini hiç unutamıyorum.
Yine bu pandemi sürecindeki asker uğurlamaları, yakın akraba düğünlerine gitmediğiniz zaman eş-dosttan fırça yemeleriniz de aslında duygusallığımızın bir sonucu değil mi?
Bu hastalıktan dolayı uzun ve zahmetli hastane günlerini yaşamak hatta ölümle sonuçlanan vakalar, duygusallığımızın bir sonucu değil mi?
Ya da şöyle soralım: Duygusallığımız bize zarar mı veriyor yoksa çözüm için biz Türk Milleti’nin bir özelliği mi?
Öğretmenler adına öğretmenler Günü’nün yaklaştığı bu dönemde güzel bir yazı olmuş tatlı bir anı yaşamasınız. Eminim ki bütün meslektaşlarımız benzer güzel anılar yaşıyordur Emeğinize yüreğinize sağlık olsun.
Herkesin hayatında Ali hoca gibi öğretmenler vardır. Bizlere önderlik eden ve güzel değerler katan bu öğretmenlerimizin Allah sayısını arttırsın.
Yüreğinize kaleminize sağlık Başkanım