Değmez mi?

Günümüzdeki eğitim fakülteleri öğretmen adaylarını öğretmenliğe başladıklarında hangi durumlarla karşılaşacağını öğret(e)memekteler /anlat(a)mamaktalar.
Bugüne kadar yüzlerce kez öğretmenlerimize değişik konularda eğitim görevlisi olarak dersler verdim. Ben Amasya Eğitim Yüksekokulundan sınıf öğretmeni olarak mezun oldum.
Sınıf öğretmenliğinin kaderinde vardır köyde göreve başlamak. Gittiğim illerdeki ilk görev yerim hep köy okulu oldu. Mesleğe başladığım ilk okulum, memleketime geldiğimdeki görev yerim, asker öğretmen olarak görev yaptığım yerler hep köydü.
Bütün samimiyetimle ifade ediyorum ki meslek hayatımdaki en mutlu olduğum zamanlar ve görev yerlerimdi. Bu konu ile ilgili hatıralarımı ilerleyen yazılarımda anlatmaya devam edeceğim.
Neyse biz konumuza dönelim. Eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen adayı arkadaşlarımız göreve başlayacakları ilk yerle ilgili hiçbir bilgi sahibi olmadan okullarından diplomalarını alıyorlar. Gidecekleri köy nasıl bir yer , köyde nasıl bir hayat var? Nasıl bir kültür içerisinde yaşayacaklar, buralardaki okul hayatı dışında neler yapılmalıdır gibi “hayata dair” birçok bilgi ve tecrübeden mahrum bir şekilde göreve başlıyorlar. Öğretmen arkadaşlarıma verdiğim kursların çoğunda bu konu ile ilgili anlattığım örneği (biraz da uç örnektir ama etkileyici olması açısından bu örneği veriyorum) burada da paylaşmak isterim.
Ülkemizin en batısında ve her türlü imkânın bulunduğu bir ilçemizde doğmuş bir kızımız, hasbelkader sınıf öğretmenliği bölümünü kazanıyor ve ülkemizin en doğusundaki bir ilimizin ulaşımı en zor bir köyüne hasbelkader atanıyor. Bu kızımızın oraya nasıl gideceği ve orada hangi olumsuzluklarla karşılaşacağı ve bunlarla nasıl baş edeceği noktasında kızımıza yardımcı olunmuyor. Hiç kimse bu kızımızın psikolojisini düşünmüyor. Herhangi bir tedbir almadan da atandığı köyde öğretmenlik yaptırıyor. Buraya kadar anlatmış olduklarımdan -yanlış anlaşılmasını istemem – bahsettiğim yerlerde görev yapılmaz şeklinde bir anlam çıkmasın. Tam aksine, iyi yetişmiş öğretmenlerimize ve daha çok hizmetlere buralarda –köy okullarında- ihtiyaç var. Dikkatinizi çekmek ve vurgulamak istediğim konu, bu arkadaşlarımızın öğretmenliğe hazır bulunuşluk/olunuşluk noktasında birçok kurumumuzun tedbir alması gerektiğidir.
Eğitim fakültelerinde dört yıl eğitim gördükten sonra atanan öğretmenlerimiz, deyim yerindeyse atandıkları yerde afallıyorlar. Hele bir de atandığı yerle ilgili daha çok olumsuzlukları duymuş ise önyargılı bir şekilde görev yerlerine geliyorlar. Uzun bir süre de önyargılarını kıramadan ve sıkıntılı psikolojilerinden kurtulamıyorlar. Bu öğretmenlerimiz kafalarında birçok soru işareti ile köye geliyorlar ve hatta görevlerine başlamadan kafalarını sorularla yoruyorlar. Göreve başladıklarından uzun bir zaman sonra görev yerlerini tanımaya, bulundukları yerin âdetlerini tanımaya, kültürlerine uyum sağlamaya çalışıyor ve vakitlerini bunlarla geçiriyorlar. Boşa geçen bu dönemin daha sağlıklı ve verimli geçmesi için bence – öğretmen yetiştiren fakültelerimiz başta olmak üzere- bu konuda herkes çalışma yapmalıdır.
Hiç unutmuyorum, göreve başlayalı henüz 12 gün olmuştu. 6 Şubat 2012 tarihinde Bakanlığımızın atadığı yüzlerce öğretmen göreve başlayacaktı. O günün sabah 5’inde cep telefonum çaldı. Kendisini komiser olarak tanıtan bir şahıs, teröristlerin Milli Eğitim Müdürlüğü Hizmet Binasına maddi zarar verdiğini söyledi. Dışarıda -22 derece sıcaklık vardı. Kendim de sınıf öğretmeni olduğum için göreve başlayacak olan öğretmenler adına bir yönetici olarak hemen empati yaptım.
Güneşin ışıması ile birlikte ilk işimiz hizmet binamızdaki hasarı ortadan kaldırmak oldu. Bu terörist faaliyetin amacı, orada görevlerine yeni başlayacak o genç öğretmenlerimizin gözlerini korkutmaktı. Oysa bu eğitim camiası o bölgenin kurtuluşu idi. Mesainin başlaması ile birlikte göreve başlamaya gelen öğretmenleri kapıda bizzat kendim karşıladım. Hemen mesai arkadaşlarımla birlikte bir karar aldık. Yeni başlayan öğretmenlerimizi havaalanında, otobüs terminalinde çiçeklerle karşıladık. Bütün amacımız öğretmenlerimize huzurlu bir ortam oluşturmak ve onların yanında olduğumuz mesajını öğretmenlerimize vermekti. İlçelerimizin belediye başkanları ile de görüşerek kendi ilçelerinde göreve başlayan öğretmenlerimize yemekli davetiyeler düzenleyerek tanışma toplantıları yapmalarını belediye başkanlarından istedik.
Niçin bunları yaptık? Bunları yaparken amacımız neydi?
Görevlerine yeni başlayan öğretmenlerimizin ön yargılarını yıkmak, nasıl bir yönetim ve hangi şartlarda çalışırlarsa çalışsınlar onlara destek vereceğimizi ve onları hiçbir zaman yalnız bırakmayacağımız mesajını vermekti.
Geleceğimiz olan çocuklarımız ve onları yetiştiren öğretmenlerimiz için değmez mi?
Siz ne dersiniz?