Bilgi, Teknoloji ve Romantik Başkaldırı
Son yıllarda bilgi ile ilgili en önemli ve en çok kullanılan cümlelelerin başında :“Bilgiye ulaşmak artık çok kolay. O kadar kolay ki parmaklarınızın ucunda” gelmektedir.
Bilgiye ulaşmak belki de dünyadaki en önemli gelişme. Evet, anında dünyanın dört bir yanına tek bir tuşla ulaşabiliyoruz ve her türlü bilgi bir tıkla elimizin altında olabiliyor. Ama ulaştığımız bilginin doğru bilgi mi yanlış bilgi mi olduğunu nereden ve nasıl bileceğiz? Ulaştığınız bilgiyle insanlık adına bir şeyler yapabilirken, insanlığı öldürmek adına da her şey yapabilirsiniz. Bu birazda bıçağı hangi amaçla kullandığınız örneğine benzemektedir. Şu soruya herkes kendisine sormalı ve samimi olarak da yine kendisi cevap vermelidir. “İnternetin faydaları çok ama zararları yok mu?” İnternet aracılığıyla bilgiye çok çabuk ulaşırken bilgi kirliliğinin de farkında mıyız acaba?
İnsanların bilgiye ulaşmasında zorluk yok ama bu bilgiyi kullanma noktasında halen ciddi bir gelişme sağlayamadık. Bilgi bir zenginliktir ama aynı zamanda sorumluluk da yükler. Bilen insan sorumludur. İnsanlar çok biliyorlar ama muhakeme edemiyorlar. Verdiğiniz bir kelime üzerine üç dakika dahi konuşamıyorlar. Bilgiler arasında ilişki kuramıyorlar. İlişki kuramadıkları bu bilgiler ne kadar faydalı olacak ki? Teknoloji bizleri bilgi deposu yaptı ama donanımlı olamadık, bilgiyi yeterince kullanamadık.
Artık iletişim, ulaşım, üretim, eğitim, sağlık gibi en temel toplumsal kurumlardan bahsedilirken ‘teknoloji’ kavramının kullanılmaması söz konusu değildir. Bu nedenle konunun sosyoloji açısından tartışılması gerekli ve yararlı görülmektedir. Çünkü gelişmeler toplumları değişik açılardan etkilemeye ve toplumlar arası ilişkilerden etkilenmeye devam edecektir.
Teknolojinin en çok zarar verdiği alan ise sosyal boyutudur. Teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde yeni doğan bebeklerin dahi ilk tanıştığı teknoloji cihazlar olmaya başladı. Çocuklarımızı en iyi arkadaşı (!) bilgisayarlar cep telefonları oldu. Bilgiye ulaşırken başka şeyleri kaybettiğimizi fark edemedik bile. Bunlar çocuklarımıza bizden daha iyi davrandılar. Onları üzmediler, her bilgiye ulaştılar her oyunu oynadılar ve her istediklerine buradan ulaştılar.
Farkında mıyız bilmiyorum ama artık kahvaltılarımızı, akşam yemeklerimizi, misafirliklerimizi vb çocuğumuzun internet oyun zamanlarına göre ayarlar olduk. Sofraya çağırdığımız her çocuğumuz “Tamam baba/anne oyun bitsin geliyorum” cümlesine aşina olduk, kanıksadık. Bu cümleyi duymak yerine çocuğumuzun oyun saatine göre kendi planlarımıza ayarlar yapmaya başladık. En kötüsü biz anne babalardan hayata dair bilgileri bizden daha iyi verdiler.
Günde ortalama 7 saat 29 dakikamız internette geçiyor. Bunun 2 saat 55 dakikasını sosyal medya tüketiyor. Sosyal medya platformlarının aktif kullanıcı sayısında tüm dünya ülkeleri arasında ilk 10’dayız. Bu verilere baktığımızda elbette ki bu çocukların anne babanın yerine bilgisayarı cep telefonunu dinlemesi normal. Bizler kendi çocuklarımızla ne kadar zaman geçiriyoruz? Onları dinliyor muyuz ya da ne kadar dinliyoruz? Sofraya birlikte oturabiliyor muyuz? Onları halen geçmiş hayatımızla mı karşılaştırıyoruz? vb soruları kendimize hiç sorduk mu acaba?
Maalesef tüm bu gelişmeler içinde büyüyen çocukların tembelleştikleri, yalnızlaştıkları ve içlerine kapandıkları gözlemlenmektedir. Genel olarak bakıldığında, modern teknoloji karşısında eskiyi yâd etmenin, eski dönemlere özlem duymanın şu noktada pek bir anlamı yoktur. Nihayetinde bugün biz nasıl eski dönemlere ait iletişim biçiminin farklılığından ya da samimiyetinden özlemle bahsediyorsak kuşkusuz bu yapılar da başka iletişim tarzlarının yerini almış ve önemli bir değişime neden olmuştur. Bugün kullandığımız elektronik cihazların yerini de zamanla daha gelişmiş olanları alacaktır. Hatta bu duruma birebir tanıklık etmekteyiz. Gelişmeleri durdurmak mümkün değildir. Zira tüketim teknolojisi sektörünün büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda bunun mümkün olmadığını rahatlıkla fark edebiliriz.
İnsanın monoton bir yaşam içine girmesi, duygusallığından uzaklaşması, sosyal yaşamdan kopması ve toplumun değer verdiği çoğu şeyin önemini yitirmeye başlaması insanlık adına kaybedilen en büyük değerlerdir.
O zaman teknolojiden kaçmak ve teknolojiyi eleştirmek yerine çocuklarımıza sorgulama ve olan bitene biraz daha yukarıdan bakabilme yeteneği kazandırılarak, gelişmeler her ne kadar önüne geçilemez gibi görünse de, en azından bilinçli bir tavır ortaya koyabilmeleri yönünde onlarla daha çok ilgilenmeliyiz. Bu noktada verilen eğitimin (evde ve okulda) niteliği son derece önemlidir. Toplumun geneli açısından düşünüldüğünde bugün gelinen aşama ile ilgili bir değerlendirme yapılması ve gerektiğinde önlemlerin alınabilmesi yine aynı derecede önemlidir. Dickson’ın da çok güzel biçimde ifade ettiği gibi, bu sayede eleştirilerimiz romantik bir başkaldırıdan öte bilinçli bir niteliğe bürünecektir.[1]
[1] David Dickson, Alternatif Teknoloji Teknik Değişmenin Politik Boyutları