Neler kaybettik?

Yürürlükte mevcut mevzuatların dışında uygulamaları olan örflerimiz daha çok bölgesel olmakla birlikte; inançlarımız da örfler üzerinde etkili olmaktadır. Her ülkenin kendine has örf ve adetleri vardır. Coğrafya, yaşayış şekilleri örf ve adetlerin oluşmasında etkilidir. Doğumdan ölümümüze kadar bu örf ve adetler hayatımızın vazgeçilmezi olmuştur.
Bazı bölgelerde çok baskın ve yaşayışlar üzerinde de etkilidir. Genellikle iyi olan ve toplumda yadırganmayan kurallar bütününden oluşan örfler, aile içi, komşuluk ilişkileri gibi birçok alanda da sosyal hayatımızda etkili olur. Örfler ve adetler manevi kültürü teşkil ederler. Her kültür kendi toplumunu birlik ve beraberlik içerisinde tutmak için mensuplarının hareketlerini düzenler. Örfler toplumlar için bir tür kılavuzdur.
Toplum içerisinde yer alan her ailenin, her memleketin kendine özgü örf ve adetleri olabilir. Burada önemli olan toplumun tamamının çağa uygun gelenek ve göreneklere uymasıdır. Toplumun gelişimi, özgünlüğü ve zaman içinde yitip gitmemesi için örf ve adetlerimizi unutmamalıyız.
İster dünyanın en kapalı ve geleneksel toplumundan isterse Batılı anlamda postmodernizmi yaşıyor olsun ikisinin ortak paydası: aşkını yitirmesi…
İçinde ilahi aşkı yitiren ölçüyü de kaybediyor. Dinin vadettikleri ve yüklediği sorumluluk karşısında heyecan duymayan şekli işin özüne tercih ederek kabalaşıyor.
Olaya bu açıdan bakınca maddi planda basit sorunlarla uğraşırken içini boşalttığımız bir davanın çığırtkanı haline gelebiliyoruz ki Âlem-i İslam’ın başına bela olan derinliksiz ve tefekkürsüz zihinlerin tezahürlerini besleyen iklim bu vasattan besleniyor. Temelsiz bir hissiyat nasıl dini içerden çürütürse aşkı olmayan bir din anlayışı da müntesibini katılaştırır, kabalaştırır…[1]der merhum Akif EMRE.
İçimizdeki aşkı yitirdiğimiz için samimiyetimiz kalmadı, her şeyi yüzeysel bakmaya ve sevmeye başladık. Oysa örfler hayatımızdaki küçük dokunuşlardı. Sevgiyi, muhabbeti artıran unsurlardı. Birlik ve beraberliğimizi sağlamlaştıran harç görevini yerine getiriyorlardı. Her geçen gün sanal dünyanın rüzgârı, sosyal medyanın iftira ve yalan yağmurlarıyla bizi biz yapan ve bizi bağlayan harçlar bozulmaya başladı.
Şimdi bu örflerimizden bir kısmını(belki de nostalji yaparak) sizlerle paylaşmak istiyorum.
Zimem defteri:Günümüzde hepimizin bildiği veresiye defteridir. Ramazan’da zenginler, bakkal, manav gibi alışveriş yapılan yerlere gider, defterden rastgele sayfa koparır “Silin borçlarını, Allah kabul etsin” derlerdi.
Kahve:Günümüze gelen en bilindik adet kahvedir. Eskiden kahvenin yanında su getirilir, misafir, toksa önce kahveyi alır; aç ise suyu alırdı. Ev sahibi de ona göre ikramda bulunurdu.
Yaş sorulması :63 yaşından büyükler, yaşını açıklarken “Haddi aştık” cevabını verirlerdi. Nedeni ise Peygamber Efendimiz ’in 63 yaşında vefatıdır.
Kız isteme:Kız isteme töreninde damadın namaz kılıp kılmadığı pantolonundaki diz izinden anlaşılırdı.
Penceredeki çiçekler:Sokağa bakan pencerede, sarıçiçek görürseniz bunun anlamı “Bu evde hasta var, kapının önünde ya da sokakta gürültü yapma” demekti. Kırmızı çiçek ise “Bu evde gelinlik çağına gelmiş, bekâr kız var. Evin önünden geçerken küfür etme ve konuşmalarına dikkat et” demekti.
Bayramlar:Osmanlı bayramları sultanın bayram namazı için camiye gelişi ile başlardı. Namazdan sonra sultan, önce annesinin elini öper, sonra diğer aile üyeleriyle bayramlaşırdı. Sonrasında güzel işlemeli keselerle çocuklara para dağıtılırdı.
Sadaka taşı:Eskiden cami ve türbelerin önünde sadaka taşları bulunurdu. Gösterişi sevmeyen zenginler, sadakalarını taşlara bırakır, ihtiyacı olan da gece gelip alırdı. Böylelikle geçim sıkıntısı çeken ve çalışma gücünde olmayan insanlar, dilenmekten kurtulmuş olurdu.
Bohça verilmesi: Evlilik için söz kesilmesinden sonra erkek tarafı kız tarafına, kız tarafı da erkek tarafına bu bohça ile çeşitli hediyeler hazırlayıp götürürler. Çünkü nişan bohçasının asıl amacı, ailelerin birbirini daha yakından tanıyarak, samimiyet kurmalarını sağlamaktır.
Hacılar hacıdan döndükten sonra “Hacı yemeği” verirler.
Çocuklar ilk dişini çıkarttığında “Diş Dirgiti” veya “Diş Hediği” denilen bir adet yapılır.
Askere uğurlarken halay ve eğlencelerle gönderilmesi, bayramlarda büyükleri ziyaret etmek ve el öpmek, gelin çıkartma törenleri, bir yere gidildiğinde selam vermek, bebeğe isim koyarken sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunması gibi örflerimizin ne kadarını yerine getirebiliyoruz?
Ramazan ayında iftar yemekleri vermek, Kandil geceleri camilerde Kur’an, mevlit ve ilahiler okumak, gelin olan kızların çeyizlerine seccade ve Kur’an koyulması, her yıl muharrem ayının onuncu gününde aşure yapılıp komşulara dağıtılması ne güzel örflerimizdendir.
Birçoğunu unutmuş ya da uygulamıyor olsak da özlemini duymak bile gelecek açısından umut verici olsa gerek.
Sevmek için, sevgide kalın.
Kaba isen kabalığı terk edeceksin. ince isen daha ince olacaksın. Mesaj alınmıştır üstadım. kaleminize yüreğinize sağlık.
Ne kadar yerinde bir saptama. Bizi biz eden değerlerden nasıl da uzaklaştık böyle. “Medeniyet denen tek dişi canavar” dört koldan bizi köklerimizden koparmak için çaba harcıyor. Bunda da bir nebze de olsa başarılı da oldu hani. Normal koşullarda örf ve adetlere uymayanın, eleştiri, dışlama, ayıplama gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalması gerekir. Ama gel gör ki şimdi tam tersi. Örf ve adetlere sahip çıkmak moderniteden uzak, basma kalıp düşünce sahibi, barbar yaftalamalarına maruz bırakıyor insanı. Ama olsun. Sizin de dediğiniz gibi özlemek bile kaygısını taşıdığımız anlamına gelmez mi?
Neden mutlu değiliz? Sorusunun cevabi gibi olmuş yazınız…teşekkür ediyorum. emeğinize sağlık
Çoğunu yaşayamasak da yaşayıp uyguladıklarımız da var; fakat her geçen gün azalmakta önemini, maneviyatını kaybetmekte. Sosyal medyanın, gelişen değişen zamanın bunda etkisi büyük. Rab bim bizi dinimizi ve güzel geleneklerimizi en iyi ve güzel bi şekilde yaşamayı ve yaşatmayı nasip etsin. Kendi öz değerlerimizi kaybetmemek dileğiyle düşüncenize kaleminize sağlık Fatih Hocam.
Kültür mirasımız en büyük zenginliğimizdir. Çünkü kültür köklerimiz bizi bir arada güçlü ve sağlam tutar, geleceğe köprü olur. Emeğinize sağlık başkanım.
İnsanlar ne ara böyle insan görünümlü mahlukat oldu bilmiyorum. Kinlerini, içindeki pislikleri kusmak için böyle ortamları beklemeleri ne kadar iğrenç. Bunlardan yetişen çocuklara yazık. İnanıyorum sonunda bizler; hakaret etmeden eleştirenler, yoksula garibana kimligine bakmadan yardım edenler, inancına ve yasayış tarzına bakmadan insan olarak saygı ve sevgi gösterenler kazanacağız. Kalemine sağlık Fatih Hocam.
Çoğunu bilmiyorduk, birkaçını unuttuk, bazılarını Unutturdular…
Kaleminize sağlık hocam. Bahsettiğiniz adet ve gelenek ve görenekleri yapmaya devam etmek lazım.
Yalnız başkanım özellikle kız istemede damadın dizlerine bakma hadisesi günümüz için yanıltıcı olabilir. Zira bugünlerde gençlerin giydiği pantolonların dizleri malum