Nereden Başlamalıyız?

Daha önceki bir yazımda öğretmen adaylarımızın öğretmenliğe başladıklarında hangi şartlarda görev yapacakları hususunda yeterli eğitim al(a)madıklarından bahsetmiştim. Göreve başlayan öğretmenlerimizin büyük kısmının da ilk aylarında adaptasyon sorunu yaşadığını bunun da ciddi bir zaman ve eğitim kaybına yol açtığına değinmiştim.
“Bir eğitim fakültesi öğrencisi öncelikle, çocuklarla çalışmaya ve öğretmenlik mesleğine yatkın, mesleki yönden ahlaki ilkeleri içselleştirmiş, çok yönlü, her zaman gelişime açık, etkili iletişim becerilerine hakim kişilik özelliklerine sahip olmalı. Bundan sonra mesleki alan bilgisi ve genel kültür bilgisini fakültede kazandırabilir.”
Öğretmen yetiştiren okullarımızda teorik derslerin yanında pedagojik derslerin verildiği hepimizin malumudur. Eğitimle ilgilenen herkesin ortak kanısı bu çocuklarımızın pratiğe dönük eğitimlerinin çok eksik olduğudur. Pratik ve tecrübe kazanmaları için üniversitedeki öğrenimleri sürecinde örgün eğitim kurumlarında daha fazla görev almaları gerekiyor. Bildiğim kadarı ile Eğitim fakültelerinde sadece 4. Sınıfta toplam 52 saat uygulamaya dönük derslere girmektedirler. Gruplar halinde öğrenciler derse girdikleri için bir öğrencinin bir yılda girdiği ders saati de doğal olarak düşmektedir. Bu oldukça düşük bir süredir. Bu süre içerisinde öğrenciler uygulama tecrübesi kazanması nerede ise imkânsızdır. Öğretmenliğe başlamaları ile birlikte bu tecrübesizlikleri gün yüzüne çıkmaktadır. Bu durum aslında ülkemiz adına eğitim başta olmak üzere birçok zarara yol açabilmektedir. Karar vericilerin bu süreyi artırma ve öğrencilerin uygulamaya dönük eğitim sürelerini artırmaları gerekmektedir.
Koronavirüs ile mücadele başarılı olmamızın en büyük sebebi sağlık çalışanlarının takdire değer çalışmalarıdır. Bu mücadelede sağlık çalışanlarının da başarılı olmalarının en büyük sebebi ise aldıkları eğitimdir. Doktor ve hemşireler eğitim dönemlerinde uygulamaya dönük çok ciddi uygulamalar yapmaktadırlar. Eğitimlerinin büyük bir kısmını hastanelerde geçirmektedirler. Bu da onların daha başarılı olmalarını sağlamaktadır.
Yrd. Doç. Dr Orhan KARAMUSTAFAOĞLU, ve Yrd. Doç. Dr Haluk ÖZMEN’in “Toplumumuzda ve öğretmen adayları arasında öğretmenlik mesleğine verilen değer üzerine bir araştırma” makalesinde -90 öğretmen adayı ile yaptıkları çalışmada, öğretmen adaylarının yarısından fazlasının, öğretmenliğe ait beklentilerinin tam anlamıyla karşılanmadığı, geleceğe ilişkin kaygılarının olduğu ve öğretmenlik mesleğinin saygınlığının azaldığı sonucuna ulaşmışlardır.
Kaygıların azaltılması ve öğretmenlik mesleğinin saygınlığının kazanılması adına alınacak tedbirler çok fazla. Ama bunlara ilave olarak eğitim süresinin beş yıla 5 yıla çıkarılması önerisi üzerinde durulmalıdır. Dört yıl teorik bilgilerden sonra 5 inci yıl tamamen uygulamaya ayrılmalıdır. Öğretmenlerimize göreve başladıkları ilk aylar içerisinde almak zorunda oldukları Temel eğitim ve Hazırlayıcı eğitimler verilmektedirler. Öğretmenliğe başladığı süreçte verilen bu eğitimlerin planlama aşamasında ciddi tartışmalar yaşanmaktadır. Planlama yapılırken hafta içi ders saatleri içerisinde olması, hafta sonu için yapılan planlamalarda öğretmenlerin isteksiz olması vb durumlardan dolayı bu eğitimlerden yeterli verim alınamamaktadır. Bahsedilen gerekçelerden dolayı bu eğitimler Eğitim fakültelerinin 5 yıla çıkarılması durumunda beşinci yılda verilebilir.
Beşinci yıl içerisinde kültürel uyumu sağlamaya katkı sunacak dersler de verilebilir. Böylelikle öğretmen adaylarımızın pratiğe dönük tecrübeleri arttığı gibi göreve başladıkları yerdeki adaptasyon sorunları asgari düzeye inecektir.
Anlaşılan o ki eğitimle ilgili düzenlemeler yapmak istiyorsak öncelikle öğretmen yetiştiren okullardan başlamamız gerekiyor.