Öğretmenler Gününü hep birlikte kutlayalım
Hepimizin malumudur “Öğretmenler Günü” kutlamalarında, her sendika kendine has bir kutlama programı tertip etmek ister. Kimisine göre “Öğretmenler Günü”, 24 Kasım değil 5 Ekim’de kutlanmalıdır. Kimisi içeriğine katılmadığından programa eleştiri getirir. Ama sonuçta ortak program yapma noktasında o ilin/ilçenin yöneticileri birlik ve beraberlik içerisinde bir program yapmakta oldukça zorlanırlar. Zorlanma derken açıklama yapmak gerekiyor. Resmi program ile ilgili katılımın zaruri olmasından dolayı tüm öğretmenlerin genelde katılımı sağlanması noktasında problem çıkmıyor. Ancak resmi kutlamanın dışında öğretmenlerle bir araya gelindiğinde bu konuda farklı fikirler gündeme getirilmekte ve her zaman ayrı konumlanmalar olmaktadır.
Bunun farkında olarak, il müdürlüğü yaptığım sırada en çok üyeye sahip üç sendikanın temsilcisini “Öğretmenler Günü” kutlama programını görüşmek üzere davet ettim. Aslında niyetim “Öğretmenler Günü” kutlama programınıniçeriğine dair onların görüşlerini almanın ötesinde o günün akşamında tüm öğretmenlerin katılımının sağlanacağı bir yemek programını konuşmaktı.
Davetimize icabet ettiler. Çay ikramımızla birlikte genel bir sohbetten sonra konuyu açtım.
-Arkadaşlar biliyorsunuz yılda bir defa da olsa hatırlanmak güzel bir şey. Öğretmenlerimizaslında her türlü hizmetin en iyisine layık. Biliyorum ki “Öğretmenler Günü” kutlaması ile ilgili herkesin farklı bir görüşü var. Gelin bir olalım. Eleştirilerimizi bir tarafa bırakalım. Bu bizim günümüzde biz bize ve bize yakışan bir program yapalım, önerisinde bulundum. Öğretmenler Günü kutlama programı dışında öğretmenlerimize bir yemek programı planladığımızı ve konu hakkında görüşlerini almak istediğimi belirttim.
Bir sendika temsilcisi yemek programının siyaset üstü olması gerektiği talebinde bulundu, bir diğer sendika temsilcisi ortak değerlerimize dikkat edilerek hazırlanacak program içeriği olması durumunda destek vereceklerini söyledi.
Şahsımın samimiyetine inanmış olacaklar ki samimi bir hava içerisinde yemek programını tartışma imkânı bulduk. Sendika temsilcilerinin önerileri de oldukça makul önerilerdi. Ana başlıklarda herkes hem fikir oldu. Daha sonra yemek programının ayrıntılarınıkonuşmaya başladık.
Aldığımız kararlara göre:
“Öğretmenler Günü” kutlaması,ilgili mevzuat çerçevesinde ve daha önceden görevlendirilmiş okulumuzun hazırladığı program çerçevesinde kutlanacaktı. Aynı gününakşamında yapmayı planladığımız yemek programı, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün koordinesinde yapılacaktı. Katılan hiç bir öğretmenimizden ücret alınmayacaktı. Tüm sendika temsilcileri bu programa katılmaları hususunda katılımlarını sağlamak amacıyla üyelerine davet göndererek katılımlarını sağlayacaktı. Programa devletin temsilcisi olarak vali ve vali yardımcıları, seçimle geldiği için halkın temsilcisi olarak belediye başkanı dışında protokolden kimse davet edilmeyecekti.
Sendikalar istemeleri halinde yemek programının yapılacağı salonun girişinde tüm katılımcılara çiçek benzeri hediyeler verebilecekti. Ancak bu hediyelerin üzerinde herhangi bir sendikayı sembolize eden birisim olmayacaktı. Öğretmenler Günü yemek programı üzerinde hem fikir olarak misafirlerimizi uğurladık. Sendika temsilcileri ile en azından asgari anlaşabileceğimiz konuların olması beni ziyadesiyle memnun etmişti.
24 Kasım günü okulumuz öğretmen ve öğrencilerinin hazırladığı kutlama programı, büyük bir beğeni topladı. Bu programdan, görevli okulun büyük katkıları ile alnımızın akı ile çıkmıştık. Sıra tüm öğretmenlerimizin katılımını beklediğimiz, “Öğretmenler Günü” akşam yemeği programında idi. Ortak karar alınmasına rağmen acaba öğretmenlerimizin tamamı bu programa katılacaklar mıydı? Yemek programı için 2000 kişi kapasiteli bir salon planlamıştık. Görev yaptığımız il merkezinde 3000 e yakın öğretmen görev yapmakta idi. Bırakın 3000 öğretmeni salonu doldurabilecek miydik? Bu soru kafamı uzun süre meşgul etti.
Zaman geldiğinde kafamdaki meşguliyetin yerini sevinç almaya başlamıştı. Büyük bir katılım vardı. Başta sendika temsilcileri olmak üzere öğretmenlerimiz salonu doldurmuştu. Yemek saati için bildirilen saat geldiğinde Vali, vali yardımcıları ve Belediye başkanı da gelmişlerdi.
Salona gelen öğretmenlerimize sendika temsilcileri çiçek ikram ediyor bizler kendi ekibimizle öğretmenlerimizi kapıda karşılıyorduk. Öğretmenlerimizin yüzlerindeki o memnuniyet aslında bizlerin aynası gibiydi. Çünkü onlar bizim uç beylerimizdi. Eğitimin temel taşı idi. Onların memnuniyeti bizleri ziyadesiyle memnun ediyordu.
Benim, belediye başkanı ve valini konuşmalarının ardından yemek bölümüne geçildi. Yemekler yenirken yine öğretmen ve öğrencilerimizden oluşan müzik grubu Türk Halk Müziğinden parçalar söylediler. Bir ara Müdür yardımcılarından birisi Müdür Bey sizi acil telefondan çağırıyorlar deyince şaşırdım. Akşam saatinde acil olan bir telefon pek hayra olan bir telefon değildir düşüncesiyle de korkmuştum. Müdür yardımcısı arkadaş telefonu uzattığında tanıdık bir ses ama kim olduğunu çıkaramamanın endişesiyle merakım daha çok artmıştı korkuyla birlikte.
-Fatihciğim, benim Liseden Coğrafya öğretmenin Ali Çaycı. Korkumun yerini şaşkınlık almıştı. Önce anlayamadım ne olduğunu. Evet, liseden böyle bir öğretmenimiz vardı. Hem de bizim dönem arkadaşlarımızın üniversiteye yerleşmelerinde en fazla katkısı olan öğretmenlerin başında yer alıyordu. Fotokopi makinasının olmadığı zamanlarda teksir kâğıtlarına yine kendisinin yazdığı Üniversiteye hazırlık kitapçıklarını hazırlar, öğrencilere de ücretsiz verirdi. Böyle bir öğretmeni unutmak mümkün mü?
Ama neden arıyordu? Bana nasıl ulaşmıştı? Tam da Öğretmenler için verdiğimiz bir yemek programında… Fatihciğim, benim Liseden Coğrafya öğretmenin Ali Çaycı” sesine Efendim Hocam ile karşılık vermiştim. Bu cevabımla birlikte şaşkınlığım biraz daha artmıştı. Çünkü “Efendim Hocam” cevabı salondaki 2000 kişi tarafından duyuluyordu. Şaşkınlığım iyice artmıştı. Ama bana telefonu uzatan müdür yardımcısı arkadaşımla birlikte etraftaki insanların tebessümleri ile olayı anlamaya başlamıştım. Vali ve belediye başkanının olduğu masaya baktığımda onların da tebessüm ettiklerini gördüm. Bana bir oyun oynanmıştı. Ama güzel bir oyun. Belki de ömrüm boyunca unutamayacağım tatlı bir oyun. Bu tatlı oyunun içerisinde vali ve belediye başkanının da olması oyunu daha da güzelleştirmişti.
“Efendim Hocam” sözünden sonra telefonun diğer tarafındaki Ali Hocam sözü aldı. Başlattı anlatmaya nasıl öğrenci olduğumuz, öğretmenlerin nasıl olması gerektiğini. Yani biz öğretmenlere ders vermişti öğretmenim. Ben de onun nasıl fedakâr bir öğretmen olduğunu, öğrencileri için nasıl çırpındığını, mesai kavramı olmadan bizler için neler yaptığını anlattım.
O kadar mutlu idim ki. Belki de ilk defa bu kadar öğretmeni bir araya getirmenin yanında, bir ekip ruhu içerisinde hep birlikte başarmıştık.
Dedim ya hayatımda unutamayacağım hatıralardan birisi olmuştur benim için. Ama inanıyor ve biliyorum ki yemek programına katılan 2000 öğretmen için de hem ders niteliğinde hem de unutamayacakları bir hatıra oldu hayatlarında.
Sonuç olarak insanlara iletişim kanalınızı açtığınız zaman anlaşamayacağınız hiçbir konu yoktur. Öğretmenlere verilmesi düşünülen yemek programında sendika temsilcilerinde bunu gördük. En önemli hususlardan bir tanesi de karşılıklı güven duygusudur. İnsanlar, sizin sözlerinizde ve niyetlerinizde samimiyeti gördüğü zaman kendi prensiplerinden dahi vazgeçebiliyorlar. Buradan anlaşılıyor ki ne kadar farklı düşünürsek düşünelim her insanla anlaşabileceğimiz ortak paydalarımızı bulabiliriz.
Ama benim için en önemli sonucu daha sonra görev yaptığım zamanlarda hiçbir zaman sendikalardan tepki görmediğim gibi yaptığımız tüm faaliyetlerde katkı verdiklerini gördüm. Aldığımız kararlarda hiç bir zaman bizlere direnç göstermediler.
Samimiyet, güven ve iyi bir iletişimin açamayacağı kapı yoktur.
El hak doğru dersiniz başkanım. Ali Çaycı’nın telefonunu bizden istemişlerdi. Biz de size bir şey demeden vermiştik. Bu hareketler güzel hareketler
Aynen başkanım katılıyorum her zaman iyi niyet samimiyet her kapıyı açar.inşalara sevgi aşılamamız lazım her daim