Yalnızlığı yaşamak

Aynı yerde ama yalnız yaşamak
Köyde yaşayan her çocuğun idealinde şehirde yaşamak, şehirde yaşayan her çocuğun da büyükşehirde yaşamak gibi bir hayali vardır. Aranılan her şeyin rahatlıkla bulunabilmesinden, kalabalık olmasından dolayı büyükşehir diyorlardı galiba. Ben de, ömrümün 40 yılını geçirdiğim baba diyarından işim gereği büyükşehire gelmek zorunda kaldım. Artık ben de şehirlerin büyüğünde yaşıyordum. Benden neler alacağını bilmeden. Oysa daha güzelini, belki de huzuru bulacaktık….
Yine günlerden bir sabah. Erken saatlerinde kalkmış en uygun ulaşım aracı olan metroya binmek üzere yola koyuldum. Zaman ve rahatlık açısından en uygun olmasına rağmen metro durağına ulaşmak, onu beklemek ve binmek oldukça meşakkatli ve zamanımı alıyordu. İş yerine ulaşmam tam bir saat 15 dakikamı alıyordu. Bir de bunun dönüşü var tabi. Yani günümün nerede ise onda biri yollarda geçiyordu.
Şehir içerisinde uzun sayılabilecek bu yolculuktan sonra nihayetinde işyerine geldim. Mesai arkadaşlarımla selamlaştıktan sonra kendime ait olan odaya geçtim. Her zaman olduğu gibi o günde kahvaltı yap(a)mamam nedeniyle hemen kendime bir çay, bir tane de simit söyledim telefondaki çaycıya. Büyükşehirde yaşıyordum ve mesaiye yetişmek adına erken kalkmış olsam da kahvaltı yapamamıştım. En azından öğleye kadar simitle idare etmek teamül haline gelmişti. Bugün simit, yarın poğaça, ertesi gün açma börek. Hoş her günüm böyle geçiyordu aslında. Bu büyükşehir beni kahvaltıdan bile koparmıştı. Diğer birçok güzelliklerden kopardığı gibi.
Çayımı yudumlarken telefonum çaldı. Yıllardır görüşmediğim arkadaşım Celal Atik’ti arayan.
-Fatihciğim, Ankara’da mısın?
-Evet, Ankara’dayım Celal.
-Müsaitsen eşimle seni iş yerinde ziyaret etmek istiyorum. Zaten sana yakın bir yerdeyiz, gelmemiz uzun sürmez, dedi.
-Ne demek çok memnun olurum, dedim. Zaten yıllardır görüşmemiştik. Aynı ilçede farklı okullarda öğretmenlik yaptık. Dergi çıkardık ve aynı dergide yazılar yazmıştık (Ne güzel günlerdi). Ama hayat her birimizi bayrağımızın dalgalandığı ülkemizin bir tarafına göndermişti. Sevinmiştim yıllar sonra değer verdiğim arkadaşımı göreceğime.
Hemen odamı toparladım. Bir süre sonra arkadaşım, yanında dört kişi daha olduğu halde geldiler. Sıcak bir karşılamadan sonra çaylar söylendi sohbete başladık. Bu arada yanında beraber geldiği kişilerden sadece eşini tanıyordum diğerlerinin hiç birini daha önce görmemiştim. Sormasına fırsat bırakmadan arkadaşım Celal, beraber geldikleri kişileri tanıştırmaya başladı.
-Bu benim bacanağım Şükrü, bu da baldızım Yasemin. Diğer iki kişiyi de göstererek “bunlar da benim çocuklar” dedi.
Celal bacanağının da Ankara’da ikamet ettiğini, Gazi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olduğunu söyledi. Ancak kısa bir süre önce tayinlerinin Karabük Üniversitesi’ne çıktığını belirtti. Bu atamadan dolayı bir iki gün içerisinde Ankara’dan ayrılacağını söyledi. Karşılıklı tanışma sorularından sonra samimiyet de artınca arkadaşımın bacanağına;
-Nerede oturuyorsunuz? dedim.
-Keçiören’de.
-Keçiören’de nerede?
-2692 sokak, Güneş sitesinde.
-Güneş sitesinde hangi blokta?
Bu kadar ayrıntılı soru karşısında misafirlerim çok şaşırmıştı. Ama asıl şaşıran bendim. Sorularıma devam ettim.
-Hangi blokta? diye sorusunu tekrar ettim.
-C Blok
-C blokta hangi numara? O kadar detaylı adres sorulmuştu ki, odadaki herkes şaşırmıştı.
-11 numaralı daire, dedi.
Ben şok olmuştum. Gülmekle ağlamak arasında kaldım. “Ah Büyükşehir ah, sen neleri kaybettirdin bize? diye içimden geçirdim. Odadaki diğer kişiler ne olduğunu anlayamamıştı.
Celalciğim senin bacanağının oturduğu aynı semtte, aynı sitede, aynı blokta hatta aynı katta oturuyoruz, dedim. O 11 numarada oturuyor ben 9 numarada oturuyorum Kapılarımız aynı katta çapraz durumda, dedim.
Herkes şaşırmıştı. Yıllardır aynı binada aynı katta olacaksınız ama birbirinizi tanımayacaksınız. Evet, yıllarca aynı katta kalan bu komşulardan birisi ayrılırken tanışıyorduk.
Onlar büyükşehirden ayrılırken daha özgür olmaya mı gidiyorlardı yoksa hiç tanışmadığı ama aynı apartmanın aynı katında oturan benim gibileri büyükşehirde daha da yalnızlığa mı bırakmışlardı?
Büyük şehir senden bir şeyler almak için gelmiştim, ama sen bizden bizi aldın. Kalabalıklar içinde denizdeki çöp gibi yalnızlığa bıraktın…
Şair Edip Cansever’in dediği gibi;
Biz bu şafak vaktinin neresindeyiz
Öyle bir umut gibi gelip geçecek
Yalnızım, yalnızsın,
Bize kim gülümseyecek?
Ya da Nurullah Genç’in “Nereden Bileceksin” şiirinde dediği gibi:
(….)
Nereden bileceksin, şehrin sokaklarında
Kaybolan ışıkların gözlerim olduğunu
Her seher yüreğimde açan karanfillerin
Her akşam ellerimde sararıp solduğunu
Nereden bileceksin..
(….)
Not:Yazımda geçen hikâye ve kişiler gerçektir.
Sevgili dostum. Bizimde kulaklarınızı çınlattın. … Ne güzel günlerdi. Dostça. Samimi, karşılıksız. Emeğine, kalemine sağlık. Dostça, sevgiyle kalın… Sağlıcakla…
Teşekkürler sayın başkanım. Yazılarınızla sadece pasımızın değil yüreğimizin de arınmasına vesile oluyorsunuz. Allah’ım cümle Müslümanlardan razı olsun.
Çok teşekkürler başkanım. Doğru tespitler. Maalesef buralarda büyük şehirlere benzemeye başladı yavaş yavaş…
Evet sayın başkanım günümüz dünyası insanları daha da yalnızlığa itmekte. Gündelik koşuşturmalar, bireysellik, gelişen teknolojik imkanlar, yaşanılan olumsuz tecrübeler insanın sosyal çevresini daraltmasına sebep olmakta. Bu durum kırsalda çok yoğun olmasa da büyük şehirlerde kaçınılmaz bir durum. Sağlıcakla.
İbre tersine dönebilir başkanım….tekrar köye/kırsala dönüş olursa şaşırmam.
Ağabey SEN yine de şanslısın… en azından YALNIZ olduğunu BİLEN lerdensin
Emeğinize sağlık hocam Maalesef insanlarımız biraz daha rahat bi yaşam veya sizin gibi görev gereği büyük şehirlere gidiyor. Hayalindeki hayatı ne kadar buluyor bilinmez ama kaybettikleri sadece kendi kaybı değil toluma bir kültür olarak kalıyor maalesef
İnsan yığınları içinde yalnızlığı Dünya ya fazla daldığımız için yaşıyoruz , kaleminize sağlık .
Bütün çıplaklığıyla ve bir o kadar doğru bir anlatım olmuş ki. Yalnız yaşıyoruz kalabalıklar içerisinde.
Güzel bir tespit Hocam. Çok şey kaybettik Artık insanlara selam vermeye korkar olduk. Selam verince, rüşvet zanneden mahluklar türedi. İnsanlık nere gidiyor. Allah hayretsin.
Bu illetle birlikte hayat tamamen dayanılamaz hale geldi. Bu süreçte kim bilir neleri kaybediyoruz.
Değerli başkanım gerçekten yine güzel bir yazı yazmışsın tebrik ediyorum. Elbette büyük şehirlerin kültürümüzden, geleneklerimizden her şeyden önce çok önem verdiğimiz insancıl değerlerimizden birçoklarının üstüne bir örtü çekerek örttüğünü, ne yazık ki Büyükşehir’in yaşattığı Tempo için de aklımıza bile getirmeden günümüzü ,aylarımızı hatta yıllarımızı tüketiyoruz.
Aynen öyle ama büyük şehirden de vazgeçemiyoruz…
Sayın başkanım Elhak hepsi çok doğru. 80 li yıllarda okurken gerek coğrafya gerek tarih (sosyal bilgiler) Derslerinde köyde yaşayanlar nüfusun ‘%85 ini oluşturuyor idi. Zaten ülke nüfusumuz 45-50 milyon civarında idi. Bugün köyde yaşayanlar nüfusun %15 ini oluşturuyor. Tabiki devran dönüyor yeni komşular yeni medeniyet unsurları çalışma alanları, Sanayi bölgeleri, gelişen teknoloji vs. eskilerden ne kaldı dostum. İçimiz cız ediyor. Özlüyoruz eski hayatımızı ama tarih acı bir gerçektir hep ileriye doğru gerçekleşir. Geriye dönük tarih işlemez. “Eski geçmişte kaldı bugün yeni şeyler söylemek lazım.” Muvacehesinde son söz: 2018 yılında İstanbul’dan Anadolu’ya göç edenler ile Anadolu’dan İstanbul’a göç edenlerin sayısından birazcık fazla iken 2019 yılında bu sayı yaklaşık 50 bin civarında gerçekleşmiştir. Umut ediyorum ki 2020 yılında 100 bin civarında olmasını bekliyoruz. Yazınız için harika çok beğendim Allah’a emanet olun
Güzel günlerdi. Ancak o heyecanı açılmış yeni ufuklara taşıyabilmek, Yeni Selçuk Bayraktar’lar yetiştirebilmek çok daha güzel olacak İnşaAllah.
Büyükşehir kültürünün kaybettirdiği değerler üzerine çok mütalaalar yapılabilir başkanım. Kıyamet alameti olarak bilinen birçok problemin sebebi olsa gerek bu şehir kültürü. Aynı binada oturan insanların birbirlerinin cenazesinden, düğününden vb. haberi bile olmuyor artık. Rabbim sonumuzu hayr eyleye….
…Bu şehir şehirlerin hayırsızıdır, Toprağı suyu değişmeli. İnsanı insanların uğursuzudur, Sonuna kadar dövüşmeli…
Yaşayanlar ,mezardakilerden daha yalnız.