Birlik

Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,
Meğer ki harbe giden son nefer şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsa,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi sinede birdir vuran yürek… Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz!
Mehmet Akif ERSOY, “Birlik” şiirinde birlikteliği ne güzel ifade etmiştir. Acı her dilde aynıdır, gözyaşının rengi de her ırkta aynıdır. Dilencinin dileği de her dilde aynı, duanın dili de gözlerin teşekkürü de. Bir olan Allah’a yönelişimiz bir, safta duruşumuz, kıblemiz, mukaddes saydıklarımız aynı. Değerlerimiz, geçmişimiz, geleceğimiz bir.
Ne çok “aynı” yanlarımız varken ne çok ayrılıklara bakar olduk. Kendi gözümüzdeki merteği görmezken başka gözlerde saman çöpünü çok rahat görürüz. Kendimizi mükemmel, diğerlerini kusurlu görmekten geri durmuyoruz.
ABD, Minneapolis’te görgü tanıklarının çektiği video kayıtlarında George Floyd’un ırkçı polisler tarafından boğularak öldürülmesi görüldü. Polise dirayet göstermediği yayınlanan başka video kayıtlarında ortaya çıkan Floyd, 8 dakikalık videoda yaklaşık dört dakika ağlayarak polis memurlarından nefes alamadığını, boğazını rahat bırakmalarını rica ederken, her yerinin acıdığını anlatmaya çalışırken bir süre sonra polis memuru Derek Chauvin’in dizinin verdiği baskıyla boğuldu ve öldü.
Bahsedilen olayın görüntüleri sanırım hepimizi biraz olsun nefessiz bırakmıştır. Kim olduğunu bilmediğimiz George Floyd’un inancının ve renginin bir önemi olmadan, acısını yüreğimizde hissetmişizdir. Bu olay, siyah ırk mensuplarını bir araya getirip gösterilerin sembolü olmuştur.
“Biz” olmak var ve daha güzelken “sen, ben” derdine düştüğümüzde, gücümüz azalıyor, her açıdan kolay lokma durumuna düşüyoruz. Davası aynı olan insanların, kendilerini bir araya getiren değerlerini her defasında yeniden sorgulayıp eylemini ve söylemini buna göre dizayn etmesi gerektir. İnancımız bizim davamız ise temel değerlerine sahip olmalıyız. Ana yolda durmak, Kur’an ve sünnet üzere olmak zorundayız. Hayatımızın her evresini kuşatacak bir şekilde var olan Ayetlerin ve hadislerin olduğu bir yerde, “sana göre, bana göre” bir ifadeye yer olmaması lazım. Azami müştereklere bakmak gerekirken asgari ayrılıklar bize yön tayin edemez. Tefrika öyle bir illet ki aileyi, toplumu ve milleti parçalayıp yok edecek neticelere yol açabilir. Basiret ve feraset kavramlarını bir kez daha düşünmemiz, hepimizin hayrına olacaktır. Yüreklerin bir vurması ve aynı duyguları paylaşıyor olmamızı aşikar etmek için felaketler beklemeyelim. Akif ile başladığımız sözü, Akif ile bitirelim:
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.