Şubat ayı deyince…

Baskı ve dayatmalara tahammül gösteren, çorak toprakları mücadele azmi ve örnek yaşantısıyla yeşerten İslami hareket önderlerinin çoğu, Şubat ayında Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Bu yüzden inananlar açısından Şubat ayı “Şehitler Ayı” olarak bilinmektedir. Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’den Metin Yüksel’e, İskilip Atıf Hoca’dan Malcolm X’e, Abbas Musavi’den Hasan El-Benna’ya kadar birçok mütefekkir, suikastlarla ve uydurma gerekçeler ile şehit edildi. Yaşamları boyunca İslam’a hizmetten ve dava saflarında mücadele etmekten bir an bile geri durmamışlardır. İşte Şubat ayında şehadete erişen güzel insanlardan bir kısmı… Allah rahmet eylesin.
Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi:
1977’de Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Cemaati lideri Mehmed Zahid Kotku’nun izniyle hadis sohbetlerine başladı. 13 Kasım 1980’de Mehmed Zahid Kotku’nun vefatıyla cemaatin lideri oldu. 1987’de kendi isteğiyle emekliye ayrılan Mahmud Esad Coşan, konferans, sohbet, yayın ve çeşitli kurumsal faaliyetlerle yoğun bir şekilde eğitim çalışmalarını sürdürdü. İslâm, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat gibi dergilerin yayınını yaptırdı ve bu dergilerde başmakaleler yazdı. 1993’te Akra FM’i yayına başlattı. 28 Şubat sürecinde Avustralya’ya giden Coşan, 1997’den itibaren ABD ve Avrupa ülkelerinde bulundu.
İskenderpaşa cemaatinin şeyhi Mahmud Esad Coşan, Avustralya’da geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitirdi. 4 Şubat 2001 gecesi Türkiye saati ile 04.00’te Sidney yakınlarındaki şehrinde meydana gelen kazada, Coşan’ın damadı Ali Yücel Uyarel de öldü. Trafik kazası ile ilgili şüpheler halen insanların aklını da meşgul etmektedir.
İskilipli Atıf Hoca:
26 Aralık 1925’te, Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesini yayımlayan ve dağıtanlarla birlikte, 13 kolluk kuvveti gözetiminde Ankara’ya gönderildi. 26 Ocak 1926 Salı günü Ankara İstiklâl mahkemesinde yargılandı. Risaleyi kanunun çıkarılmasından önce yayımlamış olduğunu, içerikleriyle ilgili görüşlerinden vazgeçmemiş olduğunu, bununla birlikte kanuna karşı bir harekette bulunmadığı şeklinde bir ilk savunma yaptı.Mahkeme başkanının şapka ve sarığı karşılaştırarak, ikisinin de bez parçasından ibaret olduğunu söylemesine karşılık, hakimin arkasındaki bayrağı göstererek onun ham maddesinin İngiliz bayrağının ham maddesiyle aynı olduğunu ancak birinin Türk, diğerinin ise İngiliz bayrağı olduğunu söyleyerek cevap verdi.
Savcı, İskilipli Âtıf için 3 yıl hapis cezası istedi. Mahkeme, müdafaa için bir gün sonraya bırakıldı. Ancak İskilipli Âtıf savunma haklarından tümüyle vazgeçtiğini belirtti. Ertesi gün, mahkeme reisi Ali Çetinkaya, savunma yapmaya gerek görmeyen İskilipli Âtıf’ı idama mahkûm etti. İskilipli Âtıf “Şapka Kararnamesi” ile ilgili olarak bir gece evinden alındı. 4 Şubat 1926 Perşembe günü Ankara Samanpazarı Meydanı’nda asılarak şehit edildi.
Metin Yüksel:
17 Temmuz 1958’de Bitlis’e bağlı Kolongo Yaylası’nda doğan Yüksel, İslam alimi Sadrettin Yüksel’in oğludur. Dokuz yaşında ailesiyle İstanbul’un Fatih ilçesine yerleşen Yüksel, eğitim hayatı boyunca öğrenci olaylarında ön saflarda rol aldı ve Akıncılar adı verilen öğrenci hareketinin liderliğine yükseldi.
İslami görüşleri ve mücadeleleriyle bilinmektedir. 12 Eylül Darbesi öncesi dönemin sağ-sol çatışmalarında Millî Selametçi kanadın gençlik lideri haline geldi. 26 Ekim 1977 günü üç arkadaşı ile birlikte sekiz kişinin saldırısına uğradı. 23 Şubat 1979 tarihinde Fatih Camii’nin avlusunda bir kişi tarafından tekrar vurulan Yüksel, öldü.
Hasan El Benna:
Genç yaşta dini konulara büyük ilgi duymaya başladı. 1923’te Kahire’de dini ve toplumsal konularda geleneksel eğitim veren Darü’l-Ulum adlı öğretmen okuluna kaydoldu. 1927’de İsmailiye’de bir ilkokula atandı. İngilizlerin ülkedeki ekonomik ve askeri varlığı açısından büyük önem taşıyan bu kentte, Müslümanları derinden sarsan olaylara şahid oldu. Mart 1928’de bir İngiliz kampında çalışan altı kişiyle birlikte İslamın ilkelerine geri dönüşü amaçlayan Müslüman Kardeşler’i kurdu. 1930’larda kendi isteğiyle Kahire’deki bir okula tayin edildi.
Hasan el-Benna ise bir müddet daha hükûmeti destekleme taktiğine bağlı kalmaya çalışsa da gerek kendisi, gerekse teşkilat üyeleri idare açısından tehlikeli olmaya başlamıştı. Savaşı izleyen kargaşa ortamında el-Benna’nın sözünü geçiremediği teşkilat üyelerinin adları, başta Başbakan en-Nukraşi’nin öldürülmesi olmak üzere (Aralık 1948), bir dizi suikast olayına karıştı. Hasan el-Benna, Şubat 1949’da hükûmetin göz yumduğu bir suikast sonucunda Kahire’de öldürüldü.
Abbas Musavi:
Abbas Musavi 26 Ekim 1952 tarihinde Lübnan’ın Baalbek vadisinin Nebi Şayt beldesinde dünyaya geldi. Gençliğin ilk yıllarında Filistin direnişine katıldı. Bu çatışmalardan birisinde ayağından yaralanıp Lübnan’da tedavisi yapıldı. İlk İslami tahsilini Lübnan’ın Sur şehrinde aldı. Bir süre sonra Irak’ın Necef kentine gitti, orada 8 yıl medreselerde eğitim gördü. Irak’ta beş yılda eğitimini bitirdi. Eğitim almakla birlikte İngilizce ve Fransızcayı öğrendi. 1979 yılında Lübnan’a geri döndü ve orada medrese kurdu. 1991 yılında Hizbullah’ın genel sekreteri olarak seçildi.
16 Şubat 1994 tarihinde hanımı ve beş yaşındaki çocuğuyla beraber İsrail ajanları tarafından öldürüldü. Abbas Musavi, El-Nebi Şayt beldesinde gömüldü.
Malcolm X:
Gerçek ismi Malcolm Little olan, Müslüman olduktan sonra Arapça El-Hacc Mâlik el-Şahbâz adını alan Amerikalı siyasetçi ve insan hakları savunucusudur. Gelmiş geçmiş en etkili Siyahi Amerikalılardan biridir.
1946 yılında hapishaneye girdi. Hapishanede, “İslam Ümmeti” isimli siyahî harekete katıldı.
Tahliye edildikten sonra bu hareketin en meşhur siması olduğu yaklaşık 12 yıl içinde, siyâhî üstünlüğüne inandığı İslam Ümmeti öğretileri doğrultusunda, siyah ile beyaz Amerikalılar’ın ayrılması gerektiğini savundu ve sivil haklar hareketinin ırksal bütünleşme vurgularına karşı alaycı tavırlar sergiledi. Bu arada, birkaç tane Sünni tarafından inançlarını öğrenmesi teşvik edildi; bundan kısa süre sonra da Sünnilik mezhebini seçti.
21 Şubat 1965’te Manhattan’daki Audubon Salonu’nda; Malcolm X konuşma yapmaya hazırlanırken, 400 kişilik dinleyicilerden birisi “Zenci! Ellerini cebimden çek!” diye bağırdı. Malcolm ve korumalarının olayı bastırmaya çalışacakları sırada, bir adam ileriye doğru atılarak Malcolm’un göğsüne ateş etti; iki kişi daha tabancalarıyla sahneye doğru ateş sonucu öldü.
Şeyh Şamil:
1797 yılında doğdu.Kuzey Kafkasya halklarının siyasi ve dini önderi olarak bilinmektedir. Dağıstan ve Çeçenya’nın üçüncü imamıdır. Kafkasya’ da elde ettiği zaferlerden ötürü Kafkas Kartalı, Rusya’nın Kâbusu gibi isimlerle anılır. Yirmi beş yıl sürdürdüğü savaş ile onu izleyenlerin benimsemiş oldukları İslam ve Tasavvuf inancı, günümüzde Kafkas halkları arasında oldukça yaygındır.
Nakşibendi tarikatında aldığı bu eğitim onda Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek ve yaymak için uğraşmasına, özgürlük, direniş ve İslam Birliği gibi bazı düşüncelerin gelişmesini sağlamıştır. Rus İmparatorluğu’na karşı Dağıstan’da başlattığı savaşını Çeçenistan’da sürdürmüştür.
1859’un 6 Eylül’ünde 70 bin kişilik Rus ordusuna, yanında birkaç yüz kişi kalıncaya kadar direndikten sonra, savaşı sürdürmesinin tehlikeli olduğunu anlayan Şeyh Şamil, Çarlık yetkilileriyle görüşmeler yaparak, silah bırakma yolunu seçti.
Rus Çarı II. Aleksandr, Şeyh Şamil’i sarayın kapısında son derece nazik karşıladı ve kılıcını almayarak kendisine olan hayranlığını dile getirdi. Şeyh Şamil, bir ay kadar sarayda misafir edildikten sonra, saygın tutsak olarak esaret yıllarını geçireceği Kaluga’ya gönderildi.
Sürgüne gittiği çeşitli Rus kentlerinde sempati toplayarak günlerini geçirdi.
Şeyh Şamil davasına sadık bir insan olarak yaşamıştır; bu uğurda çok sevdiği annesi ile arasında geçen olay tarihe geçmiştir:
Savaş dönemlerinde halktan bazıları “artık teslim olalım anlaşma yapalım” diye hayıflanmaya başlamıştır, bunun üzerine Şeyh Şamil teslim olmaktan bahsedene kırbaç cezası vermeyi uygun görmüştür. Bu durumda çekinen halk çareyi Şeyh Şamil’in annesine gitmekte bulmuşlardır. Annesi Şeyh Şamil’e teslim olma teklifini sununca Şeyh Şamil koymuş olduğu kanundan ödün vermemiştir. Cezayı yaşlı bir kadın çekemeyeceğinden, ceza oğluna intikal ettirilmiş, böylece Şeyh Şamil kendini kırbaçlattırmıştır.
Şeyh Şamil, 1871 yılında Hac ziyareti için bulunduğu Arabistan’da vefat etmiş, Medine’de Cennet-ül Baki mezarlığında defnedilmiştir.