Zamanın Ölçüsü Nedir?

Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir ânın parçalanmaz akışında.
Ahmet Hamdi Tanpınar
Bazen “Ne de çabuk geçti zaman?” bazen de “Zaman bir türlü geçmek bilmedi.” deriz. Nedir zamanı hızla geçiren veya bir türlü geçmemesini sağlayan?
Zaman, en kıymetli hazinelerimizdendir. Alınıp satılamayan, depo edilemeyen, geri getirilemeyen, tekrarı olmayan… vs daha bir sürü şey söyleyebiliriz zaman için.
İlkokul konularındandır zamanı kavratma. İlk üç sınıfta mevsim şeridi, 4 ve 5. Sınıfta tarih şeridi bulunur bu amaç için. En üstte de; “1 yıl = 4 Mevsim = 12 ay = 365 gün 6 saat” yazan bir tablo. Günün tarihini öğretiriz çocuklara. “Hangi mevsimdeyiz?” sorusuna hep bir ağızdan “kıııış” der yavrucuklar. Kış mevsiminin görselinde ağırlıklı renk elbette beyaz. Kar yağması, kartopu oynama ve kardan adam yapma bu mevsimin görsel ögelerini oluşturuyor. Haliyle ilkbahar yeşil, sonbahar sarı renk, yazın deniz ve güneş ağırlıklı temaları ile önce mevsimleri sonra ayları kavratırız çocuklarımıza.
Bir gün müfettiş sınıfımızda zamanı kavrattığımızı ölçüyor. Afacanlarımızdan birini kaldırıp sordu:
- Bir yılda kaç mevsim var?
- Dört, dedi öğrencimiz.
- Say bakalım, dedi müfettiş.
- 1, 2, 3, 4. diye saydı çocuk.
- Mevsimlerin isimlerini söyler misin? dedi, gülümseyerek.
- Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz.
İlerleyen zamanda bir günün 24 saat olduğunu da öğretiriz. Bir gün herkese 24 saat. Herkese. Tarihte büyük işler başarmış kişilerin de günü 24 saat, hiçbir baltaya sap olamamışların da, mazeret üretirken “zamanım yok” diyenlerin de. Nasıl bir ölçü ile ölçüp aynı sonucu buluyor fakat zamana kabahat buluyoruz?
Her şeyin ilacı olarak da görülen zaman kavramı, matematik, fizik ve felsefenin üzerinde oldukça uğraştığı bir alandır. Soyuttur, görecelidir, çeşitlilik arz etse de tarife sığmaz. Edebiyat geri kalmamıştır zamandan. “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.” der, derin bir ah çekip “Nerede o eski zamanlar?” öykünmesini yaparız da içinde olduğumuz zamanın geçip gittiğini fark edemeyiz. Zamanı anlamlı kılan içinde yaşanmışlıklardır. Zamanın ne olduğunu arayan Necip Fazıl’a kulak verelim:
Nedir zaman, nedir?
Bir su mu, bir kuş mu?
Nedir zaman, nedir?
İniş mi, yokuş mu?
Bir sese benziyor;
Arkanız hep zifir!
Bir sese benziyor;
Önünüz tüm kabir!
Beşikten mezara, oradan da ötesine uzanan yolculuğumuzda zamanın kadrini bilenlerden olma dileğiyle,
Zamanı verene Hamd, kıymetini zamanında bilenlere selam olsun.