Ben artık fanatik değilim

Küçüklüğümden bu tarafa sporla hep iç içe olmuşumdur. Taraftarlıktan çok daha ileri sporun içerisinde idim. Mahalleler arası futbol maçlarında mahalle takımının kaptanı idim. Üniversitede futbol takımında oynadım. Lise yıllarımda voleybol oynadım. Özellikle de belirtmem gerekirse de koyu bir Galatasaray taraftarı idim. Öyle ki Galatasaray’ın Ankara’daki maçlarını izlemeye çok gelmişliğim vardır.
Taraftarı idim dedim. Artık eskisi gibi futbola aynı fanatiklikle bakmıyorum. Sadece izliyorum o kadar. Saatlerce süren, vakit kaybetmekten başka işe yaramayan o yorumları dahi artık izlemiyorum. Artık eski ben, ben değilim. Bakış açımın değişmesinde elbette ki yaşımın ilerlemiş olması da etkilidir. 🙂
Futbol üzerindeki bütün hataların bağışlanabilir olması da bunda etkili olmuştur. Kulüplerin futbol üzerinden para dünyasına dalmaları bir yana adeta futbol her şeyi silebilen büyük bir temizleme gücü olarak görülmektedir. Yeni nesillere futbolcuların saç şeklinden düşünce tarzına kadar her şey birinci dereceden etki etmektedir.
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki futbol aleyhinde konuşmak sadece tehlike değil yer yer bir vatan düşmanlığı düzeyinde suç olabilmektedir. Dinine küfür etmiş gibi sayan fanatiklerimiz dahi var. Futbol gerçekten bir spor mudur yoksa spordan çok daha ileri bir anlam mı taşımaktadır bunu sizlerin takdirine bırakıyorum. Hayatın yükünü unutmak için statlara dolan insanlar da spor mu izliyorlar yoksa içlerindeki canavarları bağırarak bastırıyorlar mı sorusunun cevabı da önemlidir.
Yirmi iki kişinin bir topun peşinden koşması toplumun bir kısmı için boş işler olarak kabul edilirken, büyük bir kısmı hayatının bir parçası olarak gördü. Hatta bu duruma ilahlaştırmak olarak yorumlayanlar da oldu. Gol attık sevindik gol yedik üzüldük. Sonra baktık ki gol atınca aslında sevinen biz değilmişiz. Gol yiyince de üzülen biz olmuşuz. Golü atanlar da gölü yiyenlerde hep kazanmışlar. Bunca yıllık devlet memuruyum. Bu kadar görev süresince aldığım maaşlarla bir ev alamazken, çılgınlar gibi sevdiğimiz o adamlar bir gol atınca onlarca ev parası kazanıyorlardı. Ben bağırıyordum sesim kısılıyordu ama gol atan da gol yiyen de onlarca ev parası kazanıyordu.
Bu işte bir terslik vardı. Ben neden yıllarca çalışıyorum bir ev bile alamıyorken o neden bir gol atınca ya da yiyince onlarca ev alabiliyordu? İşte bakışımı değiştiren soru bu oldu. Değiştikten sonra soru üstüne soru sordum kendi kendime.
Ben para veriyorum ama o kazanıyor. Ben üşüyorum ama o kazanıyor. Ben bağırıyorum bazen kavga ediyorum ama o kazanıyor.
En sevdiğim arkadaşımla takımım için kavga ediyorum ama para kazanmak adına kavga ettiğim, arkadaşımın takımına transfer oluyor yine o kazanıyor. Spor kardeşliktir deniliyor ama pratikte hiç de öyle olmuyor. Arkadaşlarımı hatta ailemdeki farklı takım tutanlarla dahi kavga ediyorum.
Sen yoksan bir eksiğiz diyorlar, gidiyorsun en uzak yerden bile izlemek için para istiyorlar, hepsini tek tek tanıyor biliyorsun, sicilini sayıyorsun. Kiminle gezdiğini, nerelere takıldığını dahi biliyorsun lakin hiç biri seni tanımıyor.
Soğukta donma pahasına maçlarını izliyorsun, maçtan sonra hepsi lüks arabasına binip evine gidiyor sen otobüsle dönmek için sıra beklşyorsun. Trilyonlar kazanıyorlar, sana bir çay bile ısmarlamıyorlar.
Evin her tarafını takımının renkleriyle, fotoğraflarıyla donatıyorsun, oysa beraber çekilmiş hiç bir resminiz yok. Olsa ne olacak ki? Tutkuyla, aşkla, sevgi ile bağlanıyorsun, argo olarak onları hiç satmıyorsun ama onlar üç kuruş fazla para veren takıma gitmekte tereddüt bile etmiyorlar, Yetmiyor dönüp sana bir de gol atıyor, atarken sevinmeye devam ediyor, profesyonellik deyip işin içinden çıkıyorlar.
Sen “Goool” diye bağırdığında, golden başka bir şey olmadığını, onların hesaplarına primler yattığını görmüyor musun? Sesinin kısıldığı senin yanına kar kalıyor.
Büyütmeyin, kırmayın sevdiklerinizi… Başkaları bu kadar rahatken, rahatınızı bozduğunuza değmez.
Bu belki de küçük boyutu. O kadar para desteği alan kulüplerin kendi içerisinde ve birbirleriyle kavgaları da işin cabasıdır. Ayrıca annelerin liginde (kendi ülke ligini kast ediyorum) oynamaktan başka işe yaramayan bu takımların, ben fanatikliğini niçin yapayım ki? Ülkem içerisinde yaptığı kavgaların dışına çıkamayan Avrupa liglerinde hiçbir varlık göstermeyen, ciddi finans kaynağı aldıkları halde hiçbir başarı göstermeyen bu takımlar için neden kendimi üzeyim ki? Neden arkadaşlarımı, dostlarımı üzeyim ki?
Fanatikliğimi bitiren, deyim yerinde ise bardağı taşıran son damla ise büyük kulüplerin başını çektiği bir çok kulübün de buna ayak uydurduğu bir paylaşımları var.
Bir futbol takımı: İstanbul Sözleşmesinden geri çekilme kararını protesto ettiğini söyleyerek, “Ülkemizin çağdaş çizgisine ve saygınlığına zarar vereceğini düşündüğümüz bu kararın, yeniden gözden geçirilmesini rica ederiz.” Diyebiliyor.
Bir başka büyük kulüp; “Kadınlar ve kız çocukları için toplumumuzu aynı noktada olmaya davet ediyoruz. Fesih kararının yeniden gözden geçirilmesini talep ve rica ediyoruz. Sözleşmenin yürürlükten kaldırılmasının toplumsal sonuçlarından endişe duyduğumuzu vurgulamak istiyoruz ” şeklinde basında açıklama yapıyor”.
Bir başka kulüp; gezi olaylarını desteklediğini burada direnç gösteren gençlere anlayışlı davranılması gerektiği şeklinde açıklama yapabiliyor.
Bir başka kulübün fanatik taraftar grubu zamanın Başbakanı Necmettin Erbakan aleyhinde tezahürat yapabiliyor.
Yahu siz spor kulübü müsünüz? Yoksa siyasi parti mi? Sizin taraftarlarınız hep aynı siyasi görüşte mi? Anlaşılan o ki bazı yöneticileri siyasi emelleri uğruna kulüp başkanlıkları yapıyorlar. O zaman ben neden fanatik olayım. Neden onlar adına kalabalık yapayım? Neden onların sayılarının bir fazlası ben olayım?
Neden? Neden? Neden?
İşte bu yüzden Ben artık fanatik değilim.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…
Mükemmel bir yazı olmuş. Keşke böyle güzel bir yazıyı Türkiye’de herkes okuyabilse. Kalemine sağlık başkanım.
Yıllardır soylemim de eylemim de bu. Aynı takımdayız.
Ah be ağabey…! Geç olmadı mı? Tüm fanatikliklerimiz aynı değil mi? Onlarıda gözden geçirelim…
Hay Allah razı olsun Fatih hocam,aynı gerekçelerle fataniği olduğum kulübü gezi olaylarından sonra bıraktım.Hiç te umurumda değil. Toplumda artık nerede ise bir din haline gelmiş bu konuyu köşenize taşımanız tam isabet.Sağlıcakla kalın.
Top dört köşe olsaydı kimse peşinden koşmazdı. Bende çocukken, Fenerbahçeliydim. Bulunduğum ilçede arkadaşlarım beni kilometrelerce kovalayıp zorla Galatasaraylı yaptılar. Trabzon sporu, bir Anadolu takımı Şampiyon oldu diye sevdim. Daha sonra Erzurum sporlu olduk. Fakat bir türlü taban tutturamadık, badanaj yapıyoruz, bir türlü ligde bir sezondan fazla kalamıyoruz. Öğrencilerim sorduğunda hep, “ekmek takımı”nı tutuyorum derdim. Emekli oldum, şimdi ancak gücüm kendi …. tutmaya yetiyor.
Boş durmadık, torunları yetiştiriyoruz, birazda onlar takım tutsunlar bakalım…
Selam ve sevgilerimle.
Kaleminizin kalbine sağlık.
Hayat tecrübesini zaman içinde bize şunu gösteriyor. Toplumu meşgul etmek adına ne kadar gereksiz işler varsa insanları onlarla meşgul edip Mevlâmızı ve inandığımız degerleri yoketme adına yalan dünyalık herşeyi üretiyorlar. Maalesef bizlerde spor fanatikligi kadar Hak olanların fanatikligini yapabilsek bugün kendi kendimize uydurduğumuz manevî ve maddi sıkıntıları yaşamayız…Neden yaratılmışlığın ana gayesi için çabalarımız yok Neden….
Malum 3F kuralı başkanım, futboll, fiesta ve fado. Yani kurgu hep masanın pardon (kasanın) kazanması üzerine kurulmuş. Ellerinize fikrinize sağlık güzel bir yazı olmuş. Müstefid olduk.
Evet ūlkemizde ve dūnyada futbol çok kitleleri kendine çeken ve insanların siyasi dūşūncesini, bakış açısını yönlendiren bir spor.Dediğiniz gibi taraftarı kendilerini izlemek için birçok fedakarlık yaparken kendileri para ile raks eden azınlıktaki mutlu insanlar.Prim almadığı zaman oynamayanlar vs.Īşin acı tarafı kendilerine tanınan imtiyazlar.Vergi borçları affedilir.Suç işler hoş görūlūr vs.Hatta ve hatta aşıda bile öncelik tanınır vessalam.Kaleminize sağlık.
Yazı güzel Dostlar daha güzel.
Ama fanatik bir tarafı olmalı insanın mesela manevi degerlere karşı kuran ve sünnete karşı atılan iftira ve bühtanlara karşı hala fanatigim .
Her insanın içinde bir nebze çocukluk vardır elbet.
Kaleminize sağlık. Güzel bir yazıydı.