Keşke yap(ma)saydım

Doğru ve dürüst olmak, olmazsa olmaz vasfımız olması lazım iken yalancılık, üçkâğıtçılık sıradan bir hal aldı. Bir küçük yalan peşinden küçük büyük başka yalanları getirdi. Bir defa yalan söyleyince sanki eşik değeri aşılmış, ar perdesi yırtılmış gibi artık sıra sıra yalanlar dizilebiliyor.
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. (Tevbe Suresi 119)
Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının ve doğru söz söyleyin (Ahzab Suresi 70)
Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiş olan Peygamber Efendimiz:
- Müslüman yalan söylemez.
- Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet eder, söz verdiği zaman sözünde durmaz.
Buyurmaktadır.
Yalan söylemenin tüm inanışlarda çirkin, pis, kerih, yasak ve haram olduğunu bildiğimiz ve başkalarının yalan söylemesine tahammül edemediğimiz halde bizim için sıradanlaşması ne acı bir durumdur.
Hasta olduğunu kabullenmeyen kişiye nasıl tedavi uygulanabilir ki? Başkalarını hasta, suçlu, yanlış, yalancı, sahtekâr, hilebaz… olarak suçlayıp olayları boylu boyunca düşünüp idrak etmekten uzak, at gözlüğü kullanıyor oluşumuz ve tarafgirliğimiz kendi gidişatımıza ne kötü bir son hazırlamaktadır.
Bir muhasebe lazım bize. Belki inziva. Tam da mevsimindeyiz. Rahmet ve mağfiret sağanağı altında iken insan olmamızın üstün vasıflarından olan düşünme, akıl etme, idrak etme melekelerimizi kullanacak olsak yunmuş, yıkanmış arınmış bir toplum olacağız. Pişmanlık şimdi lazım, “keşke” diyeceklerimiz için şimdi diyelim.
O gün cehennem de getirildiğinde, insan işte o gün yaptıklarını birer birer hatırlayacaktır. Fakat bu hatırlamanın ona ne faydası var!
İnsan, “Keşke (âhiret) hayatım için daha önce bir şeyler yapmış olsaydım!” der. (Fecr Suresi 23-24)
Bir başkasının ne yaptığının önemi olmadan bizim her zaman doğru olmak, doğrularla beraber olmak, sözün doğrusunu söylemek ve yalandan uzak durmak gibi temel görevlerimizin olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Kendimiz düzelmeden başkasının düzelmesini beklemek ham hayalden öte bir şey değildir. Kendimizi yalana, harama kapatıp tüm azalarımız ile oruç tutmalıyız. Bu son Ramazandır belki. Gidenler yaşadıklarının son olduğunu bilmiyorlardı. Ötede “keşke yap(ma)saydım” diyeceğimiz şeylerden uzak durup olaylardan ibret alarak heybemize daha iyi ameller eklesek, daha temiz bir isim bıraksak güzel olmaz mı? Abdürrahim KARAKOÇ özetlemiş mevzuyu:
Yalana “hayır” de, gerçeğe “evet”,
Mücadele şarttır, kalsan da tek fert,
Bir de ötesi var buranın elbet,
Nasıl olsa güleceksin, tamam mı?
Çuvaldızları atıp iğne taşıyalım yanımızda. Sıklıkla kendimize batıracağımız iğnelerimiz olsun. Kendi kusurlarımızı gösteren aynalara sahip olmamız lazım ki henüz vakit varken hatalarımızı düzeltebilelim, düzelebilelim. Başkalarının ne yapıp yapmadıklarına bakmaksızın kendi muhasebemizi yapalım vakit geç olmadan. Toplumun inşaası fert ile başlıyor. Bizim her zaman iyi insan, iyi müslüman olma davasını taşımamız gerekiyor. Müslüman olmanın ve Müslüman ölmenin bir yolu mutlaka vardır ve bizim tam da orada olmamız kurtuluşumuz için gereklidir.
Hayatımızda “keşke” lerin yerini “iyi ki” lerin alması dileğiyle…