2021 LGS’nin Ardından (BÖLÜM2)

Geçen yazımda (https://fatihbasak.org/2021/06/12/2021/06/12/2021-lgsnin-ardindan/) LGS üzerine bir değerlendirme yapmıştım. Halen sistemin yüzeysel meselelerini konuşmak meselenin temeline inmemizi de engelliyor. Sınavlar kaç dakika sürmeli, sınavda soruların kolaylığı ya da zorluğu, hangi derslerden soru sorulması gerektiği vb sorular sistemin suya sabuna dokunmayan sorularıdır. Matematikte 2020 net ortalaması 4,89, kendi dilimiz olan Türkçe dahi net ortalaması 10 iken bizim LGS üzerine farklı bir şeyler söylememiz gerekmiyor mu?
Bakanlığın yayınladığı rapora göre ; Sınava giren öğrencilerin büyük bir kısmı ancak yüzde 7’lik dilime girerken, en alt dilim olarak belirlenen bölüme sınava giren öğrencilerin yarıdan fazlayı oluşturduğu (556,29) anlaşılıyorsa; Çocuklarımızı bu sınav stresinden kurtarmak önceliğimiz olmalı. Sınav için yıllar öncesinden yapılması gerekenler olduğunu düşünmekteyim. Yazımızın birinci bölümünde problemlerden bahsetmiştik. Bu bölümde ise çözüm önerileri üzerinde durmak istiyorum.
Yürürlükte olan yönetmeliğe göre ilkokulların ilk üç sınıfında sınavlar olmamasına rağmen öğretmenlerimizin ve velilerimizin yarış havasına girmesinden dolayı sınavlar yapılmaktadır. Önerimiz ilkokulun tamamında (ders bazında) kesinlikle sınavlar olmamalıdır.
6 ve 7 inci sınıflarda öğrencinin dersine giren öğretmenler, okulun Rehberlik öğretmeni ve velisinden oluşan bir komisyon kurulmalıdır. Bu komisyon her dönemde en az iki defa olmak üzere toplanmalı ve durumları ayrı ayrı olmak üzere her bir öğrencinin durumu görüşülmelidir (ders notları, gelişim düzeyleri vb açısından). Bu görüşme hakkında kesinlikle velisinin de görüşlerine yer verilmedir. Öğrencilerin ilgi alanlarını tespit edilerek, yönlendirilmeleri, özellikle okul Rehberlik birimlerinin, veliler ve derslere giren diğer öğretmenlerin de katılımı ile öğrencilerin takibi suretiyle alan tespiti bilimsel olarak ortaya konulmalıdır. İki yılın sonunda bu komisyon; öğrencinin becerisi, akademik durumu, sosyal becerileri, iletişim becerileri vb hakkında kesin kararı vermelidir. Bu karar verilirken velinin de onayı alınmalıdır. Veli iki yıl boyunca zaten görüşmelere katıldığı için katkı sunacaktır.
7 inci sınıfın sonunda; öğrencinin becerisine göre akademik eğitim mi göreceği, güzel sanatlar ya da spora mı yönlendirileceği, meslek liselerine mi yönlendirileceğine dair komisyon nihai kararını vermelidir. Verilen karar tartışılmamalıdır. Nihai karar olmalıdır. Hata payı dikkate alınarak ve velinin de istemesi durumunda akademik okullara geçiş için bir defaya mahsus sadece bu öğrencilere sınava girme hakkı tanınmalıdır.
Meslek liselerinin önemi anlatılmalı, Organize sanayi bölgelerindeki işletmelerle görüşmeler yapılmalıdır. Gerekiyorsa yasal düzenlemeler yapılarak meslek liselerinden mezun olanların öncelikli istihdam edilmelerine yönelik zorlayıcı hükümler konulmalıdır. İstihdam edilirken meslek liselerinde mezun olma şartı getirilmelidir.
Öğrencilere bu ülkenin ara eleman ihtiyacı olduğu anlatılmalıdır. Olayın ekonomik boyutu da ihmal edilmemeli, ara elamanların daha iyi bir ücret aldıkları anlatılmalıdır. Eğitime Bakış 2020 raporuna göre meslek lisesi mezunları, genel lise mezunlarına göre daha kolay iş buluyor, daha yüksek ücret alıyorlar. Genel lise mezunu erkek senede 39.344 ₺, kadınlar 33.177 ₺ kazanırken, Meslek lisesi mezunu erkek 54.970 ₺, kadın 38.096 ₺ kazanmaktadır. [1]
Öğrencilere Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi ya da sınavla öğrenci alan okulların öğrencilerin sadece % 10 unu aldıkları geri kalan öğrencilerin diğer okullara kayıt yaptırdıkları, dolayısıyla herkesin sınava girmelerinin anlamsız olduğu gerekçeleriyle birlikte öğrencilere henüz ortaokulda iken anlatılmalıdır. Bu durumun liseden sonra da üniversite sınavlarında devam ettiğini, üniversiteyi kazananların da diplomalı ama kendi alanlarında iş bulamayanların ciddi bir sayıya ulaştığı hakkında bilgi vermek gerekiyor.
Aksi takdirde Milli Eğitim Bakanlığı da LGS sınav sonuçlarına göre; pedogojik bir yaklaşıma hiç de yakışmayacak şekilde öğrencilere “sen kazanamadın, sen başarısızsın” demeye devam edecektir. Bu çocuklarımız sınav kaygıları ile yaşamaya devam edecek, bazı veli ve öğretmenler acımasız rekabetlerine devam edeceklerdir. Benim öğrencim birinci olacak, benim kızım/oğlum dereceye girecek diyerek acımasız yarışı sürdüreceklerdir. Mülki amirlerimizde benim ilimden benim ilçemden Türkiye derecesi yaptı diyerek reklam yapmaya devam edeceklerdir. Böylece kısır döngü çözüm üretmeden devam edecektir.
Yok! Sınavlı bir sistem olacaksa;
Ortaokul 6 veya 7 inci sınıfta olan öğrencilerin durumları Öğretmenler Kurulu’nda gündeme alınmalı her öğrencinin durumu ayrı ayrı görüşülerek akademik eğitim ya da ilgi ve becerisine göre yönlendirmeler yapılmalıdır. Gerekiyorsa önceden Bakanlık merkezden yapılacak bir sınav ve öğrencinin akademik notları da dikkate alınarak belli oranın üzerindeki öğrencilerin LGS sınavına almaları sağlanacaktır. Buradaki en önemli eksiklik ise ölçme değerlendirme hususunda ülke bazında birliktelik sağlanamamasıdır.
Akademik başarı, puan bazında en alttaki öğrenci ile en üstteki öğrenci arkasındaki başarı makasının en az olduğu zaman en başarılı olduğu zamandır. Bu makası daraltmak için emek verilmediği sürece biz daha çok sınav konuşmaya devam ederiz.
LGS’de üniversite ve yüksekokul okuyacak oranda öğrenciyi seçmek gerekir. Aksi takdirde dershaneler resmiyette kapanmış olsa dahi farklı isimler işlevlerine büyüyerek ve genişleyerek devam edeceklerdir. Yayın evleri sınavlara hazırlık sorularını her geçen yıl artırarak satmaya devam edeceklerdir.
4.Sınıf öğrencileri arasında yapılan araştırmada Türk öğrencilerinin okuma becerilerinin uluslararası standartların altında olduğu ortaya çıktı. Son zamanlarda yapılan LGS ve YKS’deki Türkçe sorularının zorluğundan söz edilmesinin temelindeki problemi çözmediğimiz sürece başarıyı elde edemeyiz. Öğretmenlerimiz ve velilerimiz, öğrencilerinin kaç test çözdüğüne değil, kaç sayfa kitap okuduğuna odaklanmak da akademik başarıdaki makası daraltacaktır.
Bunun için önce okumalı ve okutmalıyız, anlamalıyız daha sonra da anlatıp yorumlamayı öğretmeliyiz. Velhasıl, insanı tanımadan, kişinin kendi özelliklerine uygun özgü durumları dikkate alınmadığı sürece hangi sistemi koyarsanız koyun , isabetli kararlar alınması imkansız olacaktır.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…
[1] https://www.ebs.org.tr/ebs_files/files/yayinlarimiz2021/Egitime_Bakis_2020.pdf (Sayfa 80)
Gerek eğitim, gerekse de tıp vb alanlarda insanı tanımadan, kişinin özellikleri kendine özgü durumları dikkate alınmadan sürece hangi sistemini koyarsanız koyun , isabetli kararlar alınması imkansız olacaktır.
Teşekkürler…
Sayın müdürüm Eğitim sistemimiz ilgili önemli konulara ışık tutuyorsunuz tüm veliler ve öğrencilerimiz adına sizlere Teşekür ederim saygılarımla
Son 50-60 senedir çocuklarımız testle-tost arasına sıkıştıtıldı. Becerebilsem bütün sınavları kaldırır ve öğrencileri yeteneklerine göre yetiştirirdim.
Bu biraz ütopya. Sistem arayışından vaz geçmeli ve kaynağını tarihimizden alan milli bir model uygulanmalıdır.
Vesselam.
Selamların en güzeli size ve sevdiklerinize olsun
2018 Yılında 375 sayılı khk ile kamuya geçen işçiler ile ilgili olarak işçileri kadroya geçirirken mülakat yapıyoruz.Doktora yapan bir bayana ( halen bizde idari büro personeli olarak çalışıyor) mülakat yaparken dedik ki bu doktora yapmış alanından soralım dedik amaç zorluk çıkarmak değil zaten yasa ile kadroya geçtiler biz formaliteyi yerine getiriyor idik. Sorduğumuz soru misakı milli nedir ??? Bu doktora yapan bayan dedi ki ben ortaçağ çalıştım benim alanım ortaçağ tarihi doktoram da ortaçağ üzerine…… ne diyeceğimizi bilemedik. ortaokul ve lisede öğrencilere öğretilen bu bilgiden nasıl bir doktora yapmış tarihçi bayan vareste olabilir.Tabiri caiz ise donduk kaldık.
Türkiyenin geldiği nokta burasıdır. sınıfta kalmayı ekonomik göstergeler ile açıklamaya çalışıp sınıfta kalmayı kaldırır isek, herkes üniversite okusun diye seksenli doksanlı yıllarda lise seviyesindeki bilgileri üniversite seviyesi olarak verirsek içinde bulunduğumuz ortamdan çok da şikayetçi olmamak gerek.
yazdığınız yazıyı okudum düşündüm ve kesinlikle haklısınız diyorum.Sadece haklısınız demek aslında içimi acıtıyor. herkes sorunların farkında ama nedense çözüm konusunda hiç kimse neden adım atmaz merak ediyorum. Geçenlerde Ayasofyanın açılmaması için dönen entirikaları okurken bir şey çok dikkatimi çekmişti. Amaç ayasofyayı cami olarak devre dışı bırakmak ya bunu doğrudan söyleyemedikleri için efendim içindeki iskeleler sökülmesin diyip avrupadaki bazı ülkelerin alenen hükümete önce bir milyon dolar sonra beş milyon dolar sonra da bir kaç katı milyon dolar teklif ettiklerini okumuştum ve video olarak yetkilil bir ağızdan dinlemiştim.Görünürde iskeleler sökülmesin içselde Ayasofya camii olarak kullanılmasın idi.
Eğitimde de iskeleler sökülmesin diyenler mutlaka ortaya çıkarılmalıdır. Yetmez tarih kitapları eğitimin tüm bileşenleri yeni bir mantalite ile yeniden yazılmalıdır.Ders yerine saman muhabbeti yapan öğretmenler eğitim camiasından uzaklaştırılmalıdır.
selametle Allaha emanet olunuz. Başkanım bu sese okuyanların kulak vermesini temenni ediyorum.
“Öğretmenlerimiz ve velilerimiz, öğrencilerinin kaç test çözdüğüne değil, kaç sayfa kitap okuduğuna odaklanmak da akademik başarıdaki makası daraltacaktır.”Veliler olarak çocuklarımıza yapacagimiz en büyük iyilik kitap okuma aliskanligi kazandırmak olmalıdır..Zaten daha sonra basari kendiliginden gelecektir.O zaman Bizler değil ,Cocuklar gelecekte hangi mesleği yapacağına daha rahat karar verebilir…
Ülkelere dair problemler toplumsal duyarlılık çerçevesinde sahiplenilmelidir. Mesele bakanlığın öğretmenin değil 84 milyonun ilgilendiğini bir konu olmalı. Hep birilerinin cozmesini bekleriz bir sıkıntı olduğunda. Kolaycilik pek sevimlidir. Emeksiz yemek çok tatlıdır!.. Yüce yaratıcı çalışana veririm diyor Müslümana yada yahuduye değil. Her kes Çalışacak dert edinecek, herkes benimseyerek hep beraber sahiplenecegiz o zaman işler yoluna girer problemler çözülür. Fatih hocam düşünüp çözüm önerisi getirmen erdemli bir davranış berhudar olasın..