İlk taşı kim atacak?

Yazımızı aşağıdaki linke tıklayarak sesli olarak da dinleyebilirsiniz
Hz İsa mabede girince, yazıcılar ve Ferisiler (Kudüslü Yahudiler) kendisine zina suçu işlemiş bir kadın getirdiler. Hz İsa’ya varıp,
-Bu kadını zina ederken bulduk. Musa, böylesinin recm edilmesini emretmişti; buna sen ne dersin?, dediler.
Bunun üzerine İsa eğilip, parmağıyla yerde bir ayna yaptı ve içinde herkes kendi kötülüklerini gördü. Cevap için sıkıştırırlarken, İsa doğrulup parmağıyla aynayı gösterdi ve dedi: “Aranızda günahsız olan ona ilk taşı atsın.”
Bunu gören insanlar, en yaşlısından başlayarak bir bir çıktılar, çünkü kirli işlerini aynada görünce utanıyorlardı. Hiç kimse bir taş alıp atmadı ve oradan ayrıldılar.
Yazar Kemal Öztürk de; Kimsenin cesaret edemediği şey, günahkar olduğunu itiraf etmesidir. Kendini günahsız, ötekini ise taşlanmayı hak etmiş günahkâr olarak gören bir topluma dönüştük, der yazısında.
Acı gerçeği kimse görmek niyetinde değil.
Herkes sanal bir dünyada, sahte bir gerçeklik içinde hayatlarını sürdürmek istiyor.
Siyaset, bürokrasi, iş dünyası ve medya bu sahte gerçekliğin ve sahte dürüstlüğün içinde yüzüyor adeta. Kimse gerçekleri ve günahları konuşmayı, itiraf etmeyi düşünmüyor.[1]
Zina ederken bulduklarını ve taşlanmasını isteyenleri de geçtik. Onlara içinizdeki günahsız olan ilk taşı atsın denildiğinde utanıp oradan ayrıldılar ama maalesef bizler halen meydanlarda taş arayıp, taşlanacak birilerini arayıp durduk, UTANMADAN…
Aranızda günahsız olan ona ilk taşı atsın derken artık elimize büyük büyük kayalar alıyoruz kendi günahımıza bakmadan. UTANMADAN…
Karşıdakinin günahkâr olduğunu kabul edip kendi günahımızı örtmenin yollarını arar olduk. Ararken nice haram yollardan kendimize cevazlar aradık. UTANMADAN… Ve maalesef caiz diyen gafilleri bulmakta da zorlanmadık.
Nihayetinde de bulduk. Bizden başka herkese günahkâr demeye başladık. Dünya benim derken, kibir taşlarının altında kaldığımızın farkına varamadık.
Aynada aslan görme hastalığından kurtulamadık. Kurtulamadığımızdan elimizdeki taşları bir türlü bırakamadık. Bırakamadık çünkü kendimizi hep günahsız gördük. Günahsız görmekten öte başkalarını da günahkâr görmeye devam ettik.
Aslında kendimizin günahsız olmadığını bir türlü kabul edemiyoruz. Oysa insan günahkârdır. Bu fıtratın gereğidir. Esas olan tövbe etmektir. Tövbe etmeyi de beceremedik. Çünkü taş atmak hoşumuza gitmeye başladı günahımıza bakmadan.
Fikrini, düşüncesini, siyasetini, inancını beğenmediğimiz kişiye atmak için kucağımıza doldurduğumuz taşları atarken, hıncımızı, öfkemizi ve gözümüzün kararmışlığını yüklediğimiz taşların avuçlarımızda bıraktığı lekeleri göremedik.
Elimizdeki taşları bırakabilsek, kendimizin de masum olmadığımızı da göreceğiz. En az suçladığımız, en az taşladığımız ve en az yalanlarımızla karalamaya çalıştığımız insanlar kadar suçlu olduğumuzu anlayacağız.
Belki de bunu örtmek, gizlemek ve gözlerden kaçırmak için böyle davrandığımızı anlayacağız. Ama mevcut konumumuzu kaybetmek istemediğimizden taşlamaya devam ediyoruz. İşin en kötüsü de taş atmaktan yorulmuyor, ellerimizle birlikte kalplerimizin de taşlanmış olduğunu fark edemiyoruz.
İşte bu yüzden anlamama adına roller yapmaya devam edeceğiz. Anlamak istemediğimiz ve anlama ihtimalimizi ortadan kaldırmak için, beynimizi, kalbimizi ve vicdanımızı uyuşturmaya devam ediyoruz. Sarhoşluktan bir türlü çıkamıyoruz.
Haydi! Ya taş atmaya devam edeceğiz ya da “Ey müminler! Hep birlikte Allah’a tövbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz” (Nur, 24/31) ayetini tekrar anlamaya çalışacağız. Tercih tamamen sizin.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…
[1] https://www.yenisafak.com/yazarlar/kemal-ozturk/ilk-tasi-gunahsiz-olaniniz-atsin-2039513
Taşımızı bırakalım herkes herkeze var gücüyle saldırıyor saldırıyoruz…Ahlak değerleri üzerine kurulmuş dine mensup insanlar olarak bu işin Edep ve Haya noktasında neresinde olduğumuzun farkına varırsak o taşların yerini Sevgi ve Saygı alır…Yoksa diğer Adı Münafıklıktır Mevlâm bizi bize bırakmasın…Gönlüne ve eline sağlık sayın Başkanımız…
Camiada , dışarıda ki şeytana lanet ederken, içimizdeki şeytanı unuttuk ya da görmezden geldik.
…
Başkanım hürmetler
İnsan oğlu dediğimiz Hz.Adem ile şeytanı ayıran en önemli özellik Hz.Adem in hata ve günahını kabullenmesi tevbekar olması cenabı Allahtan af dilemesi. Şeytanın ise bu davranışı bana sen yaptırdın deyip hatasını başkabir varlığa dökme kendini suçsuz ve günahsız görmesidir.
“Din samimiyettir” sözünü unutmadan kendi ellerimizle yaptıklarımızı kabullenmek ve hatalarımızdan arınmak en güzel olan ve Adem oğluna yakışan davranıştır. İnkar ve kötülüğü başkasından bilip kendini üstün görmek şeytani bir özelliktir.
Allah günahını kabul edip tövbe edenlerden eylesin. Şeytanlaşıp şeytan arayanlardan ırak eylesin.
Yazınızı beğendim tebriklerimi iletiyorum.Müslümanlar cümleleri farklı olsa da içeriği ve manası aynı olanlardır çünkü tek ilham kaynakları kainatın aslını koruyan ve asla değiştirilemiyecek kitabı Kuranı azimüşşandır. Allaha emanet olunuz
İncil’de geçen bu söz Tolstoy’un Diriliş isimli kitabındaki epigraftır. Buna göre, roman kahramanı Dimitri Nehludov çok gösterişli ve zevk içinde bir hayat sürdürmekte iken bir mahkemede, eskiden birlikte olduğu ama daha sonra terk edip bıraktığı, sonrasında sefih bir hayat yaşayan Katyuşa ile karşılaşır. Bu esnada O, vicdan muhasebesine dalar ve bunun sonucunda ne pahasına olursa olsun Katyuşa’yı kurtarmak için yemin eder. Katyuşa’ya en çok bir kaç ay ceza verileceği düşünülürken mahkemede yapılan hatalar nedeniyle Katyuşa, çok ağer bir ceza olan Sibirya’ya sürgüne gönderilir. Nehludov da elindeki mal varlığının önemli bir bölümünü harcayarak Katyuşa ile Sibirya’ya gitmeye karar verir. Roman böyle bir olay örgüsü ile devam eder. Nihayetinde şu ana fikir ile okuyucu, Romanı bitirir; dünyada tam anlamıyla adalet yoktur. Herkesin bir suçu ve günahı olacağı için dünyada kimsenin kimseyi cezalandırmaya hakkı olamaz. Ancak bütün sistemlerde iktidar sahipleri bu hakikati görmeden cezalandırmaya devam etmektedir. Oysaki suçun oluştuğu mekanda fail kadar, faili bu suça iten toplum ve herkes de suçludur. Dikkat buyurunuz; birisini işaret gösterip suçladığımızda, diğer üç parmağımız da bizi işaret etmektir. Karşındaki suçlu ise, bunun üç kat sorumlusu sensin.
Emeğine yüreğine sağlık. Anlayanı sivrisinek saz anlamayana bu yazı bile az..
Hırıstıyanlıkta günah çıkarma mekansal bir ritüeli iken, tövbe dindar (müsküman) bilinç te zamansal bir günah çıkarma ritüeli haline dönüşmüştür. Tabir yerinde ise cılkı çıkmıştır. Bilinçli/kasıtlı davranışlar hata kapsamına alınamaz. Bu inceliği gözden kaçırmamak gerekir.
Ellerindeki taşları, eteklerinde topladılar. İlk fırsatta boşaltırlar
Keşke aynaya doğru bakabilsek ve kibir taşlarımızı gömebilsek.
Olaylara ve insanlara insani ve islami bakış açısı geliştirilemeyince, nefisler tavan yapıyor.O zaman aynalara bakınca “ayna ayna söyle bana benden daha iyi kim var ” sorusuna aynalar hep yok cevabını veriyor.
Değerli hocam,Allah razı olsun nefis muhasebesi her zaman şart.Kaleminize bereket,yüreğinize sağlık
Değerli başkanım gerçekten çok yerinde yazılardan biri olmuş böyle güzel yazılarla güzel fikirleri paylaşıyoruz teşekkür ediyorum???