Evlilik üzerine

Yazımızı sesli olarak da dinleyebilirsiniz
Son yıllarda her şeyi ve her şeyimizi harcamaya başladık. Harcamada sınır tanımaz olduk. Parayı harcadık, doğayı harcadık, dünyayı harcadık ama en kötüsü de insanlığımızı, vefayı, değerlerimizi de harcamaya başladık.
Bir de hayatımızda değerli olanları harcamaya başladık adeta kendi kuyumuzu kazarcasına. Harcadığımız değerlerden bir tanesi de evlilik.
Adına “z kuşağı” deyin başka bir şey deyin. Ancak 1990’lardan sonra doğan gençlerimizde harcama çok daha yaygın hale geldi.
Artık çok çabuk âşık oluyoruz. Eskilerin deyimiyle şıpsevdi olduk. Görür görmez âşık oluyoruz. Oysa gördüğümüz görünmeyenin ne kadarını oluşturuyor hiç düşünmüyoruz. Âşık olduğumuz özellikler bizim mutlu olmamız için ne kadar gerekli diye tartmıyoruz bile? İşin kolay kısmındayız. “Ben âşık oldum anne, ben aşık oldum baba.”
İyi de kimdir bu âşık olduğun? Necidir, kimin nesidir? Bu soruların cevabının bir kıymeti kalmadı bugünlerde. Kimin nesi sorusu aslında o kadar derin bir anlam ifade eder ki anlayamadık. Kabul etmek gerekir ki çocuklarımıza da bunu anlatamadık.
Anne/baba ben âşık oldum cümlesini şöyle bir demlenmesine bile fırsat bırakmadan; Ben aşık olduğum kişiyle evleneceğim sözünü duyar olduk. Dur hele kızım/oğlum, bir araştıralım, soralım dememize bile fırsat vermeden;
-Ben beğendim ya size ne? cümlelerine muhatap olmaya başladık.
“Bir kimse dört şey için nikahlanır. Ya malı için, ya soyu için, ya güzelliği için ya da dindar oluşundan dolayı. Siz dindar olanı tercih ediniz” anlamındaki sahih hadisi aklımıza dahi getirmez olduk.
Her şeyi harcarken büyüklerimizi ve onların düşüncelerini de harcadığımızı fark ettik bu cümleyle birlikte. Size ne? (;) Öyle ya yeni moda biz kimiz ki?
Bizler karışamaz olduk çocuklarımıza. Çocuklarımızın eli incinse, kalbimiz yaralanırdı ama onlar nazarında biz kimdik ki? O zaman karışmadık, karışamadık evlenmelerine de.
Evlendirdik, kıyamadık yavrularımıza. Onları üzmemek adına düğünlerini en iyi şekilde yapmaya gayret ettik. Mahcup olmasın oğlum/kızım dedik. Şaşalı düğünler yaptık onlar için. Sözde sanatçılar da böyle yapmıyorlar mıydı? Bir günde tanışıyorlar ertesi gün flört ediyorlar biraz daha hassasiyeti varsa evlenmiyorlar mıydı? Onlar bizim için değil ise de çocuklarımızın gözlerinin içine sokarak en detaylı hayatlarını dahi ezberletmemişler miydi? İşte onlar gibi yaşamaya başlamışlardı. Sonra…
Sonrası genelde malum. Şıp sevmeler, şıp ayrılmalara yerini bırakıyor. Âşık olmak ne kadar kolay ise boşanmak da o kadar kolay oluyor artık. Gerekçe belli. Anlaşamıyoruz.
Ne kadar çabuk âşık olduğumuzu anlamadığımız gibi anlaşamadığınıza da çabuk karar veriyoruz. Çünkü evliliğin her şeyden önce sabır gerektirdiğini, güzel günlerden öte özellikle zor günlerde birbirlerine destek olmak gerektiğini bilmez olduk.
Çünkü aşk gülün dala konması misali gibidir, konar ve gider. Oysa bizim inanışımızda, Kur’an ve sahih hadislerde aşk kelimesi geçmez; “sevgi” çoğunlukla hub ve muhabbet, bazen da meveddet kelimeleri ve bunların türevleriyle ifade edilir. Sevgi ve muhabbet o kuşunu yuvasıdır. Burada uçup gitmek yoktur. Sevinciyle, üzüntüsüyle burada yaşamak vardır.
Oysa evlenmek, aile olmak, sadece aynı çatı altında yaşamak değildir. Aile aynı zamanda bir duygu, ideal, umut ve fikir birlikteliğidir. Eşlerin birbirine dost olması, iyilik ve takvada yarışmasıdır. Sevinci ve kederi, varlığı ve yokluğu paylaşmaktır. Her türlü meşakkati beraberce göğüslemektir. Aile kalmak, eşlerin birbirini örtü misali setretmesi, her türlü kötülükten muhafaza etmesi, ilgi ve sevgiyle bütünleştirmesi demektir.
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Rûm, 30/21) ayeti bizim için bir ölçü olmalıdır.
Başta gençlerimiz olmak üzere evlilik hazırlığı yapan herkesin TRT’de yayınlanan “Ömür Dediğin” isimli programı özellikle izlemelerini öneririm.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…
Maalesef kanayan yaramız. Daha çok üzen tarafı ise bu konunun Z kuşağı dediğimiz nesli geçtik yaşlılarda bile (özellikle boşanma konusu) başını almış gidiyor olması…
Başkanım emeğinize sağlık. Günümüzün önemli bir konusunu kaleme almışsınız .???
Eyvallah başkanım. Ağzınıza sağlık.
oku oku bin kere okusan yine oku. okuduğunuz kitapları lütfen bir daha okuyun.
1988 yılında ilahiyat fakültesini kazandım ve hazırlık okumaya başladım. Hazırlık sınıfında okutulan Arapça metinler kitabında bir gencin kafede tanıştığı kız ve sonrasında evlilik ve yolunda gitmeyen evliliğin bitişi hikaye edikliyordu.
Kulağıma küpe olmuştu ama heyhat kendi çocuklarıma bile sözüm geçmez oldu.Demekki bazı şeylerin yaşanarak tecrübe edilmesi gerekiyor. Başka deyişle herkes kendi hayatını yaşıyordu.Belki eğitimci olmamıza rağmen kendi çocuklarıızı iyi eğitememiştik.
Evet bilmem ne kuşağı diye bir sürü isim takıyorlar.İsim önemli değil ama ortada bir gerçek var: söz dinlemez asi yokluk kıtlık tasarruf nedir bilmeyen bir gençlik var.Çok olumsuz cümle kurdum biliyorum ama olumlu örnekler de var bahsetmez isek kul hakkına girmiş oluruz.15 Temmuz gecesi abdestini alıp sokağa fırlayan onlarca gençle beraber sabahladık. Pırıl pırıl gençleri görünce içim açıldı ferahladım.
Başkanım çok güzel konuları değiniyorsunuz teşekkür ederim.Yazılarınızı okuyunca ufuk gezintisine çıkmış gibi oluyoryuz.
selametle kalın.
İnsanın bu dünya yolculuğunda miracı, eş sahibi olmasıdır. Eş (Havva), Âdem’in miracıdır. İnsan varlığının ekmel halidir. Âdem’in yeryüzündeki ikametgâhıdır aynı zamanda. Bu ikametgâhta sürecek olan soylu bir hayatın şahikası da evlatlardır. Bu bakımdan eşler ve evlatlar için Kur’an’da, göz nuru(25/74) ve yeryüzünün süsü olarak ifade edilmektedir.
Yeryüzü, insan için meskûn mahal kılınmıştır. Bu mahaldeki mesken içindeki müntesipler arasındaki münasebetlerin devamı için aşk, sevgi şarttır. Yanı sıra evlilik, devamlılığı için bir takım normları beraberinde getirmektedir. Bunlar yazılı olmayan, gelenekler ile beraber nesillere aktarılan kurallardır. Kuşkusuz, toplumun biricik çekirdeği olan aile, devletin de şaşmaz temelini, bu normlar sayesinde güçlü ve sarsılmaz kılmaktadır. Bunlardan ilk başta gelen; ebeveynlerin birbirleriyle ve çocukları arasındaki münasebetlerdir. Çünkü evlat, anne- babasının sırrıdır.
Ebeveyn ve çocuk hukuku birbirleri ile örülü olması hasebiyle, bireyden topluma, toplumdan devlete, dengenin de temelidir. Bu bakımdan modern toplumda sarsılan dengenin yeniden tesisi için, vahyi ölçüt alarak inşa sürecini başlatmak gerekir. Bu inşanın temel harcı da duadır. Zira toplumun temeli olan anne, baba ve çocuk, birbirinin dili ve duasıdır.
Eline sağlık sevgili dostum
…
Ne şöhretten hastayız,ne de candan hastayız
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız
Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız
…
(Alıntı)
Aşka meta haline getirdiler. ABD, HOLLANDA vs. Memleketlerde zevki sonsuzlaştırmak için erkek erkeğe, kadın kadına evlilik yapıyorlar. Oysa asıl sonsuz zevk sncak ve ancak Allah sevgisidir. Burnları örnek alan ve neslinden hızla uzakkaşan bilmem ne gençlik bunları anlayana kadaf, rahmeli anamın deyişiyle; “Gavur gelir kaleyi alır.”
Sevgiyle kalın. Allah’a emanet olun.
Kalemine sağlık başkanım. Ders alacağımız o kadar güzel şeylerden bahsetmişsin ki, Allah razı olsun.