Sebep mi sonuç mu?

Herkesin herkese kızdığı, bağrışmaların ayyuka çıktığı bir devri yaşıyoruz. Bağıran kazanıyor misali. Trafikteki insanlar, kornalarla uyarmaya o da olmazsa aracında sakladığı sopa, levye ne bulduysa çözüm (!) arayışı içerisinde.
Sanki karşısında kıymetsiz değersiz bir eşya var gibi olmazsa silahını çıkarıp rahatlıkla vurabiliyor.
Her şeyimizi harcadığımız gibi insanlığımızı da harcadık ve kıymetli diyebileceğimiz değerlerimiz her geçen gün azalıyor. Ya da yeni neslin deyimiyle “sizin değerleriniz bizim için artık değerli olmayabiliyor” cümlesi ile muhatap oluyorsunuz. Daha doğrusu bize kıymetli olanlar başkaları için önemsiz olmaya başladı. Değerler değersizleşti ama birileri için zaten değerlerimiz değersizdi.
Gündelik yaşıyoruz. Gündelik yaşayınca çözüm önerileri üzerinde dur(a)muyoruz, durmaya da fırsat vermiyoruz. Yangılarımızı, sel felaketlerini, dünyada olan olayları, eğitim sistemimizi, sınav sonuçlarını günü birlik konuşuyor ertesi gün gündemimizden düşürüyoruz.
Bunun en büyük sebebi günübirlik konuşmanın adeta bir kültür yansımamız haline gelmesidir. Tartışmayı bilmediğimiz gibi bilimsel de tartışmıyoruz, olayları siyasi alanda tartışmaya rahatlıkla çekebiliyoruz. Bu da olayların sebeplerini konuşmamızı engelliyor. Sebepleri konuşmadığımız sürece acı sonuçlarla karşılaşmaya devam edeceğiz.
Türkiye’de kadın cinayetleri hep gündemde kalıyor. Maalesef bizim kızlarımız diyeceğimiz yavrularımızın cinayetlerini duymak millet olarak içimizi acıtıyor. Daha önce defalarca belirttiğim üzere cinayetin olduğu gün gündemimize alıyor sonra yine unutuyoruz ve sonuçta da bu cinayetler işlenmeye devam ediyor.
Gencecik kızlarımız, şu veya bu canavarın elinde son nefesini veriyor. Öldürenler kimisinde kocası, kimisinde harçlık vermedi diye öldüren oğul, kimisinde üniversiteden arkadaşı, kimisi tanıştığı arkadaşı.
Dikkat edilirse hemen hemen hepsi de tanıdığı bildiği erkekler tarafından işleniyor. İstisnası var mı? Elbette var ama istisnalar kaideyi bozmaz.
Yukarıda saydığımız erkek canilerin her biri için olayların sebepleri üzerine ayrı çalışma yapılmalıdır.
Kocası olan erkeği oraya sürükleyen sebepler, canileşmesine sebep olan unsurlar (ekonomik, aile içi şiddet vs),
Harçlık vermedi diye öz anasını öldüren oğulun, neden ve nasıl canileştiği (eğitim düzeyinin etkisi, ekonomik sebepler, arkadaş çevresi vs),
Gençlerimizin özgürlük anlayışının yeniden değerlendirilmesi, anne-babanın çocuklarıyla ilişkileri, ilgi düzeyleri, alkol, uyuşturucu kullanımları ve kullanıyorlarsa bunun sebepleri konuşmadığımız sürece,
Üniversiteden arkadaşı olanların ne kadar sağlıklı bir sevgi ile bağlandıklarını, Müslüman bir toplulukta bunların ne kadar doğru olduğunu ve ne yapılması gerektiğini tartışmadığımız sürece,
Erkek-kadın ilişkilerinde mahremiyet bilinci, haram helal noktasında gençlerimizin hassasiyetlerini, eski sevgilisinin yeni arkadaşı gibi ifadelerini günlük kullanımdan kurtarmadığımız sürece,
cinayetlerin önüne geçmemiz ya da en azından asgari düzeye indirmemiz mümkün olmayacaktır.
Yukarıda belki de çok azına değindiğimiz konuların her birinin ayrı bir başlık altında uzmanlarca tartışılması gerekmektedir.
Konuşmadan tartışmadan problemleri konuşmaya devam ederiz. Bataklığı kurutmadan sivrisineklerle uğraşmak misali gayretler hep beyhude olacaktır. Unutmayalım ki sivrisineklerin eğlence yeri bataklıklardır. Buralara kurutmadığımız sürece sivrisinekler bayram yapamaya devam edeceklerdir.
“Çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların yaşayacakları devre göre yetiştirin” diyen Hz Ali’yi,
“Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.” diyen Peygamber Efendimizi,
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.[1]” ve
“Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.” [2] diyen Allah’ın sözlerini dikkate almadığımız sürece problemlerin sonucunu tartışmaya devam edeceğiz görünüyor.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…
[1] Âl-i İmrân Suresi – 104 . Ayet
[2] Ahzab Suresi, 21. Ayet
Çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların yaşayacakları devre göre yetiştirin” diyen Hz Ali’yi,cok güzel bir söz yüzyıllar önce günümüzü anlatmis…
Emeğine sağlık başkanım . Çocuklarımızın kültürümüze uygun değerlerimize uygun aile içinde başlamalıyız
Kıymetli Hocam çok güzel tespitler yapmışsınız .Maalesef toplum, inancından uzaklaştıkça çok farklı sıkıntılarla boğuşmaktadır.Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek unutuldu.Kardeşlik hukuku bir tarafa atıldı.Kıymetli bir yazarın dediği gibi “kul hakkı yemek sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmedi.”Kaleminize sağlık.Allah’a emanet olunuz.
Hocam emeğinize yüreğinize sağlik
Köyden kente göç ve emperyalizmin çarklarının dişlileri çocuklarımızı ve manebi değerlerimixi ezdi geçti. Bazı şımarık ve ne oldum delileri bu çarka su taşıdı. Üç kuruş para kazananlar nereden olduğuna bakmadsn Yarabbi şükür edalarıla her şeyi mübah saydılar ve o canavar büyüü yavrularımızı yuttu.
Sevgilerimle.
Sevgili dostlar
Esas mesele sarraflarin altını sahte mi değil mi kontrol ettiği mihenk taşı galiba kayboldu.
Müslümanların mihenk taşı Kur’an ı Kerim olmak zorundadır. Bu teraziyi değersizleştirmek iman ateşini söndürmek demektir.
Nesillerimizi ve ahlakimizi Kur’ani Muhammedî kılmadığımız sürece huzur bulmamız mümkün değildir.
Fatih başkana teşekkür ederim. Güzel yazısı için.
Kalemine sağlık başkanım. Birşeyler yapma adına güçlerimizi birleştirip sivil toplum olmalıyız veya bunları konuşmaya devam edeceğiz maalesef.