Yakışanı Yapmak

Yazımızı sesli olarak da dinleyebilirsiniz.
Hangi konum ve makamda olduğunun, görevin ve sorumluluğun ne olduğunun bir önemi olmadan her yer ve işte, kendimizi sorguya çekmek adına “bu yapılan işin kendimize yakışıp yakışmadığı” sorulur.
Sosyal bir varlık olan insan, kendisini bir başka insan ile görür ve tanır. İnsanlar birbirinin aynalarıdır adeta. İyi veya kötü günler, varlık ve darlık halleri insanları tanımak için fırsat zamanlarıdır. Olumsuz ve kötü davranışları görüp üzülsek de Ziya Paşa yıllar ötesinden teselli veriyor:
İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah.
Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah.
Doğru, dosdoğru olmak hususunda defalarca uyaran Rabbimiz, insanın başıboş olamayacağını, mallardan canlardan arttırma ve eksiltme ile imtihan edeceğini ve hangimizin daha güzel amel işlediğinin ortaya çıkması için ölümü ve hayatı yarattığını, iki göz iki kulak ve bir dil verip iki de yol gösterdiğini ifade etmiştir. Kullarının yanlış yapmaması için kitap ve kılavuzlar olarak güvenilir elçiler göndermeyi de ihmal etmemiştir.
Son Elçi’nin “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!” ifadesi, yakışanı yapmaya başka bir boyut getirmektedir. Utanmak, hayâ, edep gibi kavramlar kişisel değildir. Her değerin ve kavramın içini boşaltma konusunda çok mahir olduğumuz aşikârdır. Anlaşabilmek için kavram ve değerlerimizin ortak olması ve herkes tarafından aynı anlaşılması gerekmez mi?
Hiç kimse yalan ve yanlış olanı kendisine yakıştırmak istemez ve istememelidir de. Bir yalan bir başka yalana gebe olduğundan “bir kereden ne olur ki?” demeden her şart ve zamanda doğru olmak ve doğrunun yanında olmak yükümlülüğümüzün olduğunu unutmayalım. “Adının dokuza çıkınca sekize inmemesi” olayı herkes tarafından bilinir bir gerçek. Bir temiz isim bırakarak fani olan bu dünyadan güzel izlenimlerle, “iyi bilinir” olarak göçmek elbette arzu edilen ve imtihanın kazançlı tarafında yer alındığının göstergesidir.
Bir başkasının görev ve sorumluluklarında gösterdiği ihmal bizim de ihmalkâr davranmamızı gerektirmez. Herkesin kendi sorumluluğunda olan görevleri sabır ile en güzel şekilde yapması icap eder. Görev alanlarımızda yaptığımız bir işin bize mutluluk verici olmasının tadı bir başka şeyde bulunmamaktadır. Dönüp ardımıza baktığımızda “iyi ki söylemişim, ne güzel yapmışım…” diyebiliyor olmak, kendi elimizle veya aracılığımızla bir başkasının yüzünün gülmesi harika bir duygudur.
Bir şeyin bize yakışıyor olması için bizim ilke ve değerlerimizin varlığı, ölçümüzün geçerli ve güvenirliği önemlidir. Veda Haccında “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Bunlar, Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” diye buyuran Peygamber Efendimiz, bize ölçümüzün ne olması gerektiğini en açık şekliyle ifade etmiştir. Haliyle bize neyin yakışıp yakışmayacağı da bu ölçüde saklıdır.
Dünya imtihanımızın kaynağını oluşturan ve en değerlimiz olan Kur’an-ı Kerim’i ve pratik rehberi olan Peygamber Efendimizi iyi tanımak hepimizin en birinci görevlerindendir. Zira sorumlu olduğumuz sınavın müfredatı buradadır. İnsanı en güzel surette yaratan, ona en güzel yolları da göstermiştir. Kavşak noktasında olan insan tercihleri ile neticesine varacaktır. Yakışanı yapması ya da yaptığını kendisine yakıştırması ölçüye uygunluğu ile değer bulacaktır.
Hayatımızın her anında ölçüye uygun davranma ve yakışanı yapma dileklerimle.
Kalemine sağlık Avni Hocam. Adımız çıktı dokuza inmez sekize de olduğu gibi günümüzde biz müslümanlar her konuda imtihanı kaybetmiş gibi görünsek de hayatımızda küçük de olsa bir şeyler yaparak gidişatı düzeltmek için mücadeleye devam etmemiz gerekiyor.