Çocuğunuzu Dinlerken

Toplantılar yaparız zaman zaman. Ortak bir dil geliştirebilmek, bakış açılarımızın, ufuklarımızın ve beklentilerimizin farkında olmak adına. Maddi ve manevi dayanışmamız, tanış olmamız için önemlidir toplantılar.
Bir şeyleri birbirimize şikayet etmek değildir maksadımız ama bu da olur bazen. Dertlerimizi de paylaşırız paydaşlarımızla. Veli toplantılarında sıkça söylediğim cümlelerden birisi de : “Çocuğunuzun gözüne bakarak onu dinleyin.” cümlesidir. Aslında bunun üzerine kitap bile yazılır. Altı dolu bir cümledir.
Hayal edin lütfen: yemek bulaşık derdi ile koşuşturan anneye, çocuk okulda yaşadıklarını anlatmaya çalışıyor. Yorgun argın evine gelip kanepeye uzanarak televizyonun içine dalmış babaya derdini, yaşadıklarını anlatan çocuk… hararetle anlatıyor, o şöyle dedi, ben şunu yaptım, öğretmenim tahtaya beni kaldırdı…
Gerektiği gibi dinlemeyen anne babaların kendilerince haklı gerekçeleri var: akşama kadar işte çalışmaktan, ayakta kalmaktan, laf anlatmaktan, yük taşımaktan… yorulmuşlar. Lakin bu durum çocuk için anlaşılır bir şey değildir. Çocuk gün içinde yaşadıklarını makinalı tüfek gibi saymaya ayarlanmış. Bir zaman yüz verilmez, kaale alınmaz, ters davranılır hatta azarlanır ise merak etmeyin bir daha da konuşmaz sizinle. Ama o artık sizin çocuğunuz olmaktan yavaş yavaş uzaklaşır. Fark ettiğiniz zaman geçmiş olsun, geriye dönüşü pek mümkün değildir.
Zamane çocukları doğarken yanında bir tablet veya telefon ile doğdukları artık herkesçe kabul görmektedir. Çocuğunuz arkadaşını, sırdaşını, kendisini dinleyecek kişiyi oradan mı bulur, kendisini mi oraya mı verir? Sizin boş bıraktığınız alanı kimle, neyle doldurur? varın siz düşünün. Ya da elindeki telefonunu almaya çalışınca koparılan kıyamet, daha çok daha büyük kıyametlerin habercisidir, anlayana…
Anlayanadır sözümüz, yazımız. Alıcılarını kapatan kişiye kim ne anlatabilir ki? Kalpleri, kulakları, gözleri mühürlenmiş olan neyi anlar ki? Anlamak için çabalamak lazım, ihtiyaç hissetmek lazım, hikmete muhtaç olmak lazım ki bu bize Peygamber emirdir aynı zamanda: “Hikmetli söz müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır.”
Göz teması kurmak, dinlemenin kurallarındandır. Hatta onu cesaretlendirici, anlatımını detaylandırıcı sorular sormak gerekir ki anlatan daha bir zevkle konuşsun, daha çok şey anlatsın. Hem sevgi, en çok göz teması ile anlaşılır, ifade edilir. Göz kalptekini dışa vurur. Kalbe aynadır gözler.
Bir de uyarıda bulunmak isterim anne babaları:
Sizin dinlemediğiniz çocuğunuzu birileri dinlemeye başlarsa, çocuğunuz başka kişi ya da şeylerle daha iyi iletişim kurarsa bundan vaz geçirebilmenin pek mümkün olmadığını anlamanız onulmaz yaralanmalara sebep olacaktır. Kırılan kalpler kolay tamir olmamaktadır. Giden evlat geri gelir mi bilinmez.
Gözüne bakarak dinlediğinizde çocuğunuzun ciğerini de okursunuz. Sevgi ve şefkatinizi sunarsınız. Farklı, hiç beklenmedik cümleler kurduğunu görürsünüz. Büyüdüğünü anlarsınız, büyük insan muamelesi gösterirsiniz. Yabancı (çirkin) kelimelerini fark ederseniz acil müdahale imkânı bulursunuz. Hangi arkadaşları il ne yaşadığını anlar, tecrübeleriniz ile doğru çözüm yolları sunarsınız. Aile bağlarınız kuvvetlenir. Ve daha birçok şey.
Abdülhak Hamit TARHAN, iki mısrada yazımızı özetlemiş:
Kim demiş çocuk küçük bir şeydir,
Belki de çocuk en büyük şeydir.
Karın doyurmak, giysi giydirmek mi… onlar bir şekilde olup gider. Kalbinde, beyninde yer edemediğiniz evladınızın karnını en güzel yiyeceklerle, sırtını en güzel giyeceklerle donatmanız pişmanlıktan başka nedir ki?