Hayata dokunmak

Okullarımız geçen hafta uyum progamları çerçevesinde okul öncesi ve 1. Sınıfa giden öğrenciler için açıldı. Bu hafta başından itibaren de tüm öğrencilerimiz için örgün eğitim başladı. Uzun bir hasretin sonunda sevenler sevdiklerine, özleyenler özlediklerine kavuştular.
Aramıza katılan 20.000 öğretmen arkadaşlara da başarılar diliyor aramız hoş geldiniz diyorum.
Her ne kadar son yıllarda sosyal medya ve televizyonlarda öğretmenlere karşı yapılan olumsuz tavırlar gösterilse de Türkiye’de halen en güvenilir meslekler arasında öğretmenlik ilk sıralarda yer almaktadır. Bu öğretmenlik mesleği için iyi bir kredidir aynı zamanda. Anne babaların gelecekleri olan çocuklarını rahatlıkla emanet ettikleri kimselerdir öğretmenler. Peygamber mesleği denilmesi de öğretmenliğin kıymetini daha da artırmaktadır.
Hepimizin hayatında iyi ya da kötü yer edinmiş öğretmenler vardır. Kiminin tebessümünü, kimisinin konuşmasını, kiminin otoriter tavrını hatırlarız. Ama sonuçta hepsinin üzerimizde katkısı vardır. Bağırsalar da, kızsalar da aynı anne-babalarda olduğu gibi onlara küsmeyiz. Özellikle yaşça büyük olanlar –ki ben de o yaşta olanlardanım 🙂 – hep anlatırlar: “Eskiden ben öğretmenimi gördüğüm zaman yolumu değiştirirdim”. Aslında bu cümleyi dahi tartışmamışızdır. Genel yorumlar öğretmenlerden korktuğumuz içindir ama ben öyle düşünenlerden değilim. Bu davranış, içerisinde öz güven eksikliği barındırsa da saygı ve öğretmeninin karşısında hata yapmama ve mahcup olmama duygusunu taşır.
Öğretmen öğrencinin karşısında bilgedir her şeyi bilir. İdeal insandır ve rol modeldir. Çocuğa göre annesinin dediği doğru olmayabilir ama öğretmenin söylediklerini, ailesine karşı dahi tartışmaya açmaz. “Ama öğretmenim öyle demedi ki” cümlesini çok sık duyarız çocuklarımızdan. Anne babaya karşı öğretmen daha bilgilidir çoğu zaman çocuğun gözünde. Bugünlerde yaşadığımız Koronalı günlerde öğretmenlerin kıymetinin daha çok anlaşıldığına inananlardanım. Öyle ki toplumumuzun güzel esprilerle bunu anlatması da en güzel örneklerdir. Evde kalmak zorunda kalan büyüklerimize, çınarlarımıza “Destek Grupları” nda gönüllü olarak görev alanların büyük çoğunluğu da öğretmenlerden oluşmaktadır. Evde kapalı kalmanın getirdiği zorluklar, öğretmenlerin 30 kişilik sınıflarda ne kadar zor görevleri olduğu bilincini yerleştirdi. Kimse 5 dakika o gürültüyü çekemezken öğretmenlerimiz o kadar alışmışlardır ki o seslere, adeta hayatının bir parçasıdır ve anlamıdır. Eminim ki birçok öğrenci öğretmenlerimizin o bağırışlarını –iyi niyet içeren- özlemişlerdir.
Peki, ama öğretmen kimdir? Nasıl olmalıdır?
Unutulmamalıdır ki öğretmenin birinci görevi öğrenciyi bilgiyle donatmak değildir. Aslında bilgiyi vermek de değildir. Bana göre öğretmenin birinci görevi örnek olmaktır. Kılığıyla kıyafetiyle, davranışlarıyla öğrencilerine örnek olmalıdır. Türkçeyi herkesten iyi kullanmak zorundadır. Gittiği her yerde bir öğrencisiyle karşılaşması olasıdır, o yüzden özel hayatına da dikkat etmelidir. Her şeyden öte güvenilir olmalıdır asla ve asla öğrencilerine karşı yalan söylememelidir.
Toplum, öğretmenlere büyük görevler yüklemiştir. Her ne kadar eskisi kadar olmasa da toplum nazarında ve özelde öğrencilerinin gözünde, ben bunu bilmiyorum deme hakkına sahip değildir Dolayısıyla öğretmen başta alanı olmak üzere diğer alanlarda da donanımlı olmak zorundadır.
Öğretmen sınıfta en arkada oturan çocuğu keşfedebilmelidir. Çünkü öğretmen kâşiftir. Sınıfta tembel öğrencinin olmadığını ama kendisi tarafından keşfedilmeyi bekleyen öğrenciler olduğunu bilmelidir. Bir dokunuşuyla nice cevherlerin ortaya çıkacağını bilmelidir. O cevherin dünyayı yöneteceğinin de farkına vararak hizmet etmelidir. Yine bilmelidir ki keşfedemediği her öğrencinin ileride kendisine, topluma, ülkemize ve hatta dünyaya zarar verecektir.
Tüm bunlardan sonra öğretmen bilginin kaynağı değil elçisi olmalıdır. Öğrenciye bilgiyi değil bilgiye nasıl ulaşacağını öğretmelidir. Bu ülkenin değerlerini insanlık için kullanmayı şiar edinmelidir.
Gerçi yaşadıkları da bunu destekler zaten. Gerektiğinde sağlıkçı olup her türlü olaya müdahale eder, gerektiğinde psikolog olup öğrenci sorunlarını dinler ve çözüm arar, gerektiğinde anne-baba olup onlara yol gösterir.
Her şeye rağmen en güzel meslektir öğretmenlik. Birilerinin hayatına dokunmak, birilerine yön vermek, birilerinin elinde çiçek açtığını görmek… Güzel bir gelecek, güzel bir ülke ve dünya için çabalamak…
Kalbine girilmeyen öğrencinin aklına da giremeyeceğini bilmelidir öğretmen.
Bir öğretmen bir öğrencinin kalbinin tamamını doldurur kimi zaman. Kimimiz annesi ya da babası olarak görür o aydınlık geleceğimizin aydınlatıcısını kimimiz de çok yakın bir dostu… Nasıl böyle göremeyiz ki? Neleri paylaşmadık ki onlarla. İlkokul günlerimizde ailemizden ayrılacağımız için ağladığımızda yanımızda öğretmenimiz olmamış mıydı? Ya da bir sıkıntımız olduğunda bunu ilk öğretmenimiz fark edip teselli etmeye çalışmamış mıydı? Hangimiz bir öğretmenimiz değiştiği için isyan etmedik. Küçük kalplerimizde hangimiz o büyük fırtınaları estirmedik? Hangimiz bir öğretmenimizden ayrılacağımız için ağlamadık? Ya da hangi öğretmenimiz bizden gözyaşlarını esirgedi. Ne kadar gizlese de hangimiz görmedi ki o gözyaşlarını? Bizler için saklamadılar mı en büyük hayallerini? Dualarında az da olsa bize de yer vermediler mi? Hepimizin yaşadığı buna benzer olayların başka bir emsalini ne başkasından görebiliriz ne de başkalarına öğretebiliriz öğretmen olmadan…
Bir öğretmen nedir mi bir öğrenci için? Öğretmen gecenin en aydınlık yüzüdür bir öğrenci için. Bazen minicik bir tebessüm, bazense kocaman bir gözyaşıdır onlar. Kimi zaman acılarının ilacı, kimi zamansa bir kalp kırgınlığının en tesirli yapıştırıcısıdır. Onlar değil midir bizim hayatımızın başlangıç noktasını belirleyip bitişini yönlendiren? İşte bu bakımdan bir öğretmen, bir hayattır bir öğrenci için.
Öğretmenler en güzel, en süslü sözlerin bile tasvir edemediği ama dünyadaki en güzel sözlerden fazlasıyla tasvir edilmeyi hak eden insanlardır. Onlar, en özel, en erdemli ve en çok övgüyü hak eden insanlar. Hepimizin hayatında unutamadığımız örnek aldığımız öğretmenler vardır. Bu öğretmenler hayatımızda izler bırakmışlardır. Hayatlarını adadıkları bu mesleğin hakkını gerçekten vermeye çalışan tüm öğretmenlerin önünde saygıyla eğiliyor, yüreklerine dokunuyorum.
Seneler sonra bir öğrencisiyle karşılaşmak ve geçmişi yâd etmek, onların bu ülke için insanlık için bir şeyler ürettiğini görmek… Göreve başladığın ilk günden son güne kadar bir sürü evlat edinmek… bilincinde olmalıdır öğretmen. Başka bir meslekte bu mutluluğu yaşayabilir misiniz?
Önce öğreten değil eğiten olduğumuzu unutmadan her şeyden öte ÖĞRETMEN olmak zorundayız.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…
Bir öğretmen olarak düşüncelerinizden dolayı çok teşekkür ederim.
Öğretmenlik çağlar üstü ve değeri hiç kaybolmayacak bir meslektir. Tıpkı hekimlik gibi. Bakmayın siz öğretmenlerin serzenislerini. Kıymetini halen korur toplumda. Yeterki öğretmen kendine saygısını kaybetmemiş olsun
Öğretmenlik mesleğini icra eden etmeyen tüm meslekdaşlarıma hürmetlerimi sunuyorum.
Pek çok arkadaş tanıyorum sırf belgeleri olması hasebiyle ücretli veya vekil öğretmenlik yapan.İstisnasız gördüm ki başlayınca bu işin uzmanlık istediğine her pedagojik formasyon alan kişinin bu işi yapamayacağına ve de bu işi seçen kişilerin kendilerini öğretmen olacağım diye şartlandırması herşeyden önemlisi aşk ile işini sevmesi gerektiğini onlarca kez dinlemiş ve duymuşumdur.
Öğretmenlik bir sanattır. Öğretmenlik başkanımın dediği gibi gecenin aydınlık yüzüdür.Öğretmenlik peygamberlik mesleğidir.Peygamberlik mesleğini kalben kabul etmeyen nice öğretmen talebe yetiştirmek yerine militan yetiştirirler.Yetiştirdikleri bu kişiler yalanı sanat olarak icra ederler.Başkalarına duydukları kin ve iftiraları hergün ve hatta her saat kusmaları onlara göre medeniyet özgüven meydan okuma bilgelik olabilir.Bize ve islama göre böyle bir durum cahillik günah kul hakkı hatta materyalist bir toplum inşaasıdır.
Batı toplumunu kemiren ve içten içe bitirmek üzere olan materyalist duygu ve maneviyattan yoksun eğitim sistemidir. Onun için böyle bir kültürde yani materyalist felsefe ile yetişen kişi açlıktan ölmek üzere olan afrikalı bir çocuğa yardım elini uzatmak yerine akbabanın o çocuğa yaklaşması ve onu paralayarak yemesini beklemek ve hatta fotoğrafını çekerek yılın ödülüne layık görülmesi dikkat çeken bir örnektir.
Maneviyatsız eğitim ruhu olmayan insan gibidir. Beden tam ama organlar icra faaliyetini yapamıyor demektir.
Eğitim üzerine ne kadar yazarsak yazalım konu ve içerik bitmez.Allah razı olsun ki Fatih başkan gibi duyarlı insanlar var ve biz bu sayede eğitimin nasıl olması gerektiğine dair denize bir damla bırakabiliyoruz.Allah razı olsunAllaha emanet olunuz.
O güzel muallimler eskide kaldı, beyaz atlara binip gittiler. Yerlerine, kirli sakalıyla yırtık kot pantolonlu “müellimler” geldi.
*Müellim : Acı çektiren, elem veren
Değerli hemşehrim
Yeni eğitim öğretim yılımız hepimize kutlu olsun. Yazınızı dikkatle okudum. Her cümlesine yürekten katılıyorum. Tebrikler. Antalya’dan selamlar
Öğretmen bir çocuğu değiştirir. Bir çocuk dünyayı değiştirir. Ogretmen gül bahçesinde bahçıvan misalidir. Bakar sular budar gülleri severse cennet bahçelerinde bir bahçe olur. Dikenini ayıklamakz budamaz su vermezse gül kurur solar ve toprak olur. İnsanları seven bir öğretmen mutlu bireyler yetiştirir. Mutlu bireyler huzurlu toplumları inşaa eder. Mutlu bir dünya ancak öğretmenlerle mümkündür. Selam…ve muhabbetle fatih hocam..
Tüm öğretmenlerimize sevgi ve saygı ile . Başarılı ve kesintisiz bir eğitim öğretim yılı dilerim.
Türkçeyi herkesten iyi kullanmak zorundadır. Gittiği her yerde bir öğrencisiyle karşılaşması olasıdır, o yüzden özel hayatına da dikkat etmelidir. Her şeyden öte güvenilir olmalıdır asla ve asla öğrencilerine karşı yalan söylememelidir.Çok güzel bir yazı,çok haklısınız.Herkes Öğretici olamaz…