Soytarı kimdir, ne iş yapar

Dilimize Farsçadan geçmiş olan soytarı kelimesi, ”sa’teri” kökünden türetilmiştir. Sa’teri, taklit yapan, mizahi ve gülünç anlamına gelirken soytarı, taklit yaparak halkı eğlendiren kimse demektir. Hükümdarları ve kralları güldürmek için komik hikayeler anlatan kişilere de soytarı denir.
Sözlükte soytarı: Taklitler, tuhaflıklar, gülünç söz ve hareketlerle halkı güldürüp eğlendiren kimse, maskara, menfaati uğruna şeref ve itibarını düşünmeden kendini gülünç duruma düşürecek şekilde yaltaklanan kimse, şaklaban, dalkavuk olarak karşılık bulmaktadır. Soytarı kelimesiyle eş ve yakın anlamlı olan sözcükler şu şekilde sıralanabilir: Maskara, yaltak, dalkavuk, şaklaban ve hınzır.
Yalaka kelimesi ise: “Dalkavuk, arsız, sırnaşık, geveze, boşboğaz, söz taşıyarak arabozan, aç gözlü kimse.” anlamına gelmektedir.
Günümüzde durumuna uygun kelime kullanma özrümüz gittikçe artmaktadır. Hatta “kelime kullanma özrü artmakta” desek daha doğru olur. Her durum için aynı kelimeyi kullanıyoruz. Bunlardan en yaygını “stres” kelimesidir ki gerçekte 20 kadar kelime vardır stres halinin değişik türevlerini ifade etmek için. Konumuz olan soytarı ve soytarılık kelimeleri de benzer akıbete uğramıştır. Her yaramazlık durumuna kullanılacak değilken kullanır olmuşuz. Severken de kullanırız, kızarken de.
İnsanlar neden soytarılık yaparlar, hiç düşündük mü? “Gülünç hal ve taklitlerle ben buradayım, sizi güldürüyorum, beni fark edin, benim farklı meziyetlerimi görün” demek isteği olabildiği gibi daha çok “menfaatler elde etmek, göz boyamak, azı çok göstermek, farklı yöne baktırarak isteğinin yerine getirilmesini sağlamak…” durumları için kullanırız soytarı kelimesini. Bu ikinci durum yalaka, dalkavuk kelimeleri ile de örtüşmektedir.
Her sistem kendi soytarısını, yalakasını üretir mi? Her makam ya da yetki sahibinin soytarısı, yalakası var mıdır? Sistemlerin ve makamların merkezinde oturanlar yalaka ve soytarı karakterlere neden pirim verirler? Neden yalakaya ihtiyaç duyarlar?
“Tavuk mu yumurtadan çıkmış, yumurta mı tavuktan çıkmış?” açmazı ile aynı gibi duruyor. “Dalkavuklar, yalaka ve soytarılar mı makamda oturanı yüceltiyor, makamı işgal eden mi bunları üretiyor?” araştırılmaya değer sosyolojik bir olgu.
Mithat Cemal KUNTAY, sanki bu durum için yazmış:
Elbet put olur öpülen eller etekler,
Elbet öpen oldukça olur öptürecekler.
Gerçekle sanal olan ayırt edilmesin diye bir duvar örer soytarılar. Kapsayıcı ve kuşatıcı bir bakış açısıyla, etrafında soytarı ve yalaka tiplerce örülen duvarı bertaraf etmeden gerçeği görmek mümkün değildir. Oysa liderliğin temel özelliklerindendir gerçeği görmek ve iyi bir bakış açısına sahip olmak. Belki de makamda olanlar lider özellikli değildir. İyi ihtimalle bir sınavdan iyi puan almıştır ya da kötü ihtimalle kendisi de başka birilerine soytarılık yapmıştır.
“İnsan, insanın aynasıdır” derler ya. İnsanlara ayna tutmaktır niyetimiz. Yaşanan olumlu veya olumsuz örnekler sunmak lazım gelir ki iyi örnekler daha çoğalsın, kötülükler de bir son bulsun. Kendisine sormalı insan:
Ben bu makamda olmasaydım bana bu ilgi ve sevgi gösterilir miydi?
Bu makamı terk ettiğimde bana ilgi ve sevgi gösteren -dalkavuk ve soytarı- kişiler yine aynı davranışlarını sergileyecekler mi?
Benden istedikleri şeylerde kimin menfaati var?
Bir şey istemeyen ve dalkavukluk, soytarılık yapmayanlar hallerinden, yaşananlardan memnun mu?
Bu düzen hep böyle mi gitmeli?
Önceden böyleyse de benim öncekilerden farkım olmasın mı?
….
Sorular uzar gider. Aynaya bakmak ve kendini sorgulamak iyidir. Gereksiz duvarlar örmemek lazım gerçek ile aramıza. Kimlerin ne için şaklabanlık, dalkavukluk, yalakalık veya soytarılık yaptığını görebilecek feraseti olmalı insanın. Olduğu gibi görebilmek, dosdoğru olmak, iyi bakış açıları yakalamak, iyi insanlardan nasihat almak… iyidir.
Soytarı ve yalaka tiplere yazıklar olsun. Doğru, dosdoğru olma azminde olanlara selam olsun.