Pandeminin Getirdikleri Götürdükleri

2019 yılı sonlarına doğru Çin’in Wuhan kentinde başlayıp 2020 yılı başından itibaren dünyayı etkisi altına alan Covid 19 salgını, 2020 yılı Mart ayında ülkemizi de etkisi altına almaya başlamıştı.
Kısmi kapanma, tam kapanma, sokağa çıkma yasağı zamanları yaşadık. Bu süreçte okullar kapandı, camiler kapandı, iş yerleri kapandı, bir ara yarı açıldı, bir daha kapandı, bir daha açıldı. Ekranlardan uzak durmasını istediğimiz öğrencileri ekran başına sabitleyip dersler verdik. “Safları sıklaştırın.” Uyarısını farz namazlarından önce yapan imamlarımız, mesafeli duruş için yerler belirledi camilerimizde.
Günlük takip ettiğimiz vaka, test, iyileşen hasta ve ölüm sayıları nefeslerimizi keser oluyordu başlangıçta. Haftalık vaka sayılarına göre renklere dayalı verilerimiz oldu: sarı, turuncu, kırmızı gibi. Her renk, verisine göre başka bir uygulama gerektiriyordu. Aşı tek çare idi ve icat edilmesi için ülkeler, bilim adamları seferber olmuşlardı. İcat edildiğinde, ülkemize ne zaman geleceği, bizim ne zaman aşı olabileceğimiz tartışmaları gündemimizi meşgul eder oldu. Aşı bulundu, “bizim ülkemize neden hemen gelmedi” muhabbetini çevirdik. Bilir bilmez herkes aşı üzerine engin fikirlerini ortaya dökünce etrafta bilgi kirliliği had safhaya ulaştı. Şimdilerde dozlara göre aşı istatistiklerimiz renklendiriyor haritamızı: Mavi, sarı, kırmızı.
Çok canımızı kaybettik. Ateş düştüğü yeri yakıyordu. Rakamların azalmış olması içimizi ferahlatır gibi olsa da cenazesi olan evler yangın yeri olmaktaydı. İşin daha kötüsü cenazeye katılım sınırlı, taziye ziyareti yok, temas yok, “herkes acısını kendisi çeksin” gibi bir anlayış hakimiyetini kuruyordu.
Yakınlarımızı ziyaret edemez olduk. Hasta olanın yanına zaten yaklaşılmıyordu. Sağlam olanlara da mesafeli duruş, uzaktan selamlaşma gerekliydi. Az serbestlik olduğunda, hiçbir şey yaşamamış gibi davrananlarımız olsa da salgın hayatımıza hakim durumdaydı. El öpme şöyle dursun, tokalaşmaktan bile imtina edilir oldu. Dezenfektan her yerde bulunuz oldu, çantalarımıza, araçlarımıza, evlerimize çabucak giriverdi.
Sağlık çalışanlarımızın çok fedakâr çaba içinde oldukları ifade edilmezse bu yazı kesin eksik olur. Maskelerin yüzlerinde bıraktığı izler, hastalarına en yakın durmak zorunda oluşları, en sevdiklerine bile mesafeli durmak zorunda olan, başka hayatları canlı tutma çabasında kendi canlarını kaybeden, cephenin en önünde bulunan sağlık çalışanları… Ne denli öneme sahip bir iş gördükleri ancak fark edilir oldu galiba.
Kendimizi başkasından, başkasını da kendimizden korumaya çalıştığımız maskelerimiz. Renk renk, tip tip farklılık gösteren yüzlerimizin yeni aksesuarı maskelerimiz. Yasak savmak için bazen kolumuza, bazen de boynumuza taktığımız maskelerimiz. Takmanın zaruretine direnenlerin tavırları hoş karşılanmadı. Hayatın normale döndüğü bu günlerde maskenin zorluğunu en fazla hisseden meslek grubunun öğretmenler olduğunu söylemek abartı değildir. Sürekli aktif olmak zorunda olan, sınıflarda, öğrencileri ile buluştuğuna sevinen öğretmenler, bir de öğrencilerinin maske ve mesafesine dikkat etmek zorunda kalıyordu. Ekran karşısında, neyi, ne kadar öğrettiğini bilemeden geçen o kadar süreden sonra okul ortamı elbette özlenen bir şeydir. Fakat maske ile konuşmanın zorluğu bambaşka. Nefes alma kalitesinin düşüklüğü, kendi nefesini solumanın sıkıntısı, yeterince oksijen alamamanın getireceği sonuçlar… ileride belki maske takmanın sonuçları üzerine bilimsel çalışmalar da yapılacaktır. Şimdilerde takmamanın sonuçlarına odaklanıp maskeli olarak yaşamaya devam edilmektedir.
Çok daha iyi olarak gelenleri tenzih ederek söylüyorum ki; 1,5 yıl öncesinde salgın dolayısıyla evlerine gönderdiğimiz çocuklarımızın bıraktığımız seviyede bile olamadıklarını görmenin üzüntüsü içindeyim. Davranışlardaki lüzumsuzluklar, ağızlardaki uygunsuz cümleler, akademik açıdan geri kalmışlık… ayrıca ele alınacak konulardan olsa gerek.
Covid 19 salgını, hayatımızı çok yönlü olarak etkilemiştir. Beraberinde getirdiklerinin etkileri ise hem biyolojik hem sosyolojik açıdan yıllarca konuşulacak konulardır.
Her şeyin başı olan sağlığın, ne kadar değerli olduğunu, ne çok nimetten mahrum kaldığımızı öğreten bu ve benzeri salgınların son bulması ile hayatımızda değerli olan şeylerin yerli yerinde kalması dileklerimle.
Kalemime ve yüreğine sağlık hocam. Birbirimizden iyiden iyiye uzaklaştığımız dahası imam safları sıklaştırın derken sıkışmamak için çaktırmadan koltuk açlarını açarak safta duran insanlarımızın sayısı artarken pandemi hayatımıza tuz biber oldu ne yazık ki.