Mutluluğun boyutu

Mutluluğun boyutu var mıdır? Ya da sizi daha çok ne mutlu eder? Tersinden soracak olursak siz daha çok neden daha az mutlu olursunuz? Mutsuzluklar aslında bizim yakınmalarımızdan mı ibarettir?
Mutluluğun sınırı var mıdır?
Bu soruların cevabı kişinin ekonomik durumu, kültürel durumu, dünyaya bakış açısı ile değişkenlik gösterecektir.
Allah herkesi farklı yarattığından olsa gerek her bir insanın hüznü de mutluluğu da farklı olabilmektedir. Sizin mutlu olduğunuz bir olaydan bir başkası mutlu olmayabilir. Bazen bizi mutlu kılan bir olay kardeşimizin üzüntüsü de olabilir.
Bu farklılıkların oluşmasında, zihnimizde ulaşmak istediğimiz hedefler olabildiği gibi hayata bakış açımız da çok etkili olmaktadır.
Aşırı hırs, kıskançlık, ele geçirme, her şeye sahip olma isteği insanları mutsuzluğu götürdüğü herkes tarafından söylense de yine insanın özelliğinden olsa gerek bu sayılanlar her insanda olduğunda mutlu olayım derken mutsuzluğa yelken açtığının farkında bile değildir insanoğlu. Çünkü hırs, kıskançlık insanı kör ve sağır eder.
Tıpkı hadis kaynaklarında “bir şeyi aşırı istemenin insanı kör ve sağır ettiğinin” belirtilmesi gibi.
Özellikle son yıllarda nelerden mutlu oluruz sorusundan ziyade bizi neler mutsuz etmektedir? Sorusu ile daha çok ilgilenir olduk. Bu dahi olumsuz bakış açımız olduğunu göstermektedir.
Demek ki mutlu olmanın yollarını bilmiyoruz. Mutlu olmanın sınırını da çizemiyoruz. Deyim yerinde ise haddimizi de bilmiyoruz. İşte haddi aştığımız andan itibaren mutsuzluklarla nasıl baş edeceğimizi düşünüyoruz. Bataklığa düşüp kurtulmaya çalıştıkça daha çok batan insanoğlu misalini yaşamaya başlıyoruz.
“Zengin olmak mutlu olmaktır” mottosu kafamıza yerleşmiştir bir kere. Fakirseniz mutsuzsunuz. Bir arabam olsun dünyalar benim olsun derken bile dünyanızı bir arabayla sınırlandırdığımızın farkına bile varmıyoruz.
Bir arabamız oluyor bu defa bir eşimize/çocuğumuza araba istiyoruz. Bu defa dünyamızı ikiye bölerek daha da küçültüyoruz. Arabaların çoğalması ile mutluluğumuzun artacağını düşünürken bizi mutlu eden gerçeklerden uzaklaşmaya başlıyoruz.
Bir ev isterken bir yazlık istemeye başlıyoruz. Yazlıklara giderken çocuklarımızdan, anne/babalarımızdan uzaklaştığımızın farkına varmıyoruz. Maddi olarak kendimizi tatmin ederken manevi olarak kendimizi mahrum ediyoruz.
Maddi varlıkların bir süre mutluluktan sonra bizleri kemirdiğini fark ettiğimizde iş işten geçmiş oluyor. Çünkü maddi taleplerin bittiği hiç görülmemiştir şimdiye kadar.
Diğer tarafta ayakkabısı olmayan bir çocuğa babasının aldığı bir çift ayakkabı ile dünya onun oluyor. Bir ayağı olmayan çocuğa bakarak iki ayağı olan insanoğlu şükrederek mutlu oluyor.
Bir taraftan cebini parayla doldurduğumuz çocuklar daha fazla istemek adına babalarını öldürürken, diğer taraftan başının okşanmasından mutlu olan çocuklar…
Dedik ya dünyalar farklı.
Bir gül vermenin araba almaktan daha mutlu edeceğini, seni seviyorum demenin birileri için çok kıymetli olacağını henüz keşfedemedik.
Veren elin alan elden daha üstün olduğunu ve veren elin her zaman mutlu olduğunu henüz bilemedik.
Bir annenin kendi elleriyle çocuğuna yaptığı bir bebeğin marketlerden satın aldığı bebeklerden daha kıymetli olduğunu henüz anlayamadık.
Evimizde küçük yavrumuzun (kötü de yapmış olsa) kendi elleriyle bizim için pişirdiği kahvenin lezzetine ve çocuğumuza vereceği mutluluğu henüz okumadık.
Uyuşturulmuş bir şekilde saatlerce televizyon karşısına geçip ailemizi ihmal ettiğimizi bunun yerine çocuğumuzla çocuk olup tahteravalli de sallanmayı, yakan top oynamayı mutluluk için yeterli olduğunu unutalı çok oldu. Çok katlı binalara çıkarak güvenli ortamlar oluşturduğunu düşündüğümüz çocukları bilgisayarlara, cep telefonlarına teslim edeli çok oldu.
Çocuklarımız ne istedilerse aldık ama mutlu olmalarını sağlayamadık. Daha da kötüsü çocuklarımızın istekleri hiç bitmedi ve de bitmeyecek. Biz yetişkinlerin de istekleri bitmedi ve hiç bitmeyecek. Mutlu olayım derken kendimizin de ifade edemediği bir şekilde mutsuzluk uçurumuna tüm hızıyla gitmekteyiz. Hızla giderken halen mutlu olmanın yollarını bilemeyişimiz insanlığın da sonun getirecek endişesini yaşıyoruz.
Haydi, bugünden itibaren;
Elinizdeki simiti birisi ile paylaşın, Çok da yüksek olmayan bir tepeden kim ne diyecek diye merak etmeden yuvarlanın, bir ağaca çıkmaya gayret edin, parka giderek kaydıraktan kayın.
Evinizdeki en güzel ayakkabınızı bir ihtiyaç sahibine verin.
Yarın sabah kahvaltıyı siz hazırlayın, gördüğünüz herkese “Hayırlı Sabahlar”, “iyi günler” deyin, aile bireylerinizi kucaklayın, en yakın gördüğünüz beş kişiyi telefonla arayarak sadece hal hatırlarını sorun….
Dikkat ettiniz mi yukarıda saydıklarımızın hiç birisinin parayla ilgisi yok. Küçük ama büyük mutluluk verecek şeyler.
“Muhakkak zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.” (İnşirah Suresi Ayetler: 5-6) Kul; sıkıntılıyken hoş, kederliyken mutlu olmasını bilen kişidir. Zira umutlar, umutsuzlukda gizlidir. Unutmayalım ki mutluluğun bir boyutu ve sınırı yoktur. Ve yine unutmayalım ki mutluluk gözünüzün doyduğu değil gönlünüzün doyduğu kadardır.
Haydi sevdiklerinize bir gül verin. Bunu da yapamıyorsanız bir GÜLÜVERİN…
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…
Cem-i mal eylediğin rahat içindir amma Her nice artar malın ol kadar eksilir rahatın FUZULİ
Teşekkürler.
Sevgide ve sevgiyle kalmak dileğiyle. Kaleminize saglik
Sevmek ve sevilmek güzel…. Karşılıksız, çıkar, menfaat, makam beklemeden ….Samimi gülüşler kendini belli ediyor zaten… Güleç yüzlü Başkanım elinize,düşüncelerinize sağlık…..
Yetinmesini bilmeliyiz şükretmeliyiz sınırlarını çözmezsek sahip olmanın ve varoluşumuzun nimetini bilmezsek şükür etmezsek mutluluk hayal olur emeğinize yüreğinize sağlık değerli başkanım
Başkanım güzel yazı. Hemen dostları arayacağız. Aramayanı sormak, gelmeyene gitmek, ihtiyacı olana vermek hayat felsefemiz olmalı. Sağolasın, bize hatırlattığın güzellikler için teşekkürler.