Üç Öğüt

Çok zaman düşünmüşümdür Nasreddin Hoca, Yunus Emre ve Mevlânâ olmasaydı, olacak olan edebiyat ve sosyal hayatımızı. Güldürme ve düşündürme işinde Hoca Nasreddin, Bizim Yunus’un sade ve yalın ifadeler ve hece vezni ile herkesin anlayacağı bir dilde yazdığı şiirler, asırlardır dilimizde.
Mevlânâ Celaleddin Rumî’nin Mesnevide anlattığı ve dilden dile çevrilen, her biri bir sürü hikmetle dolu olan hikâyeleri gönüllerimizde yer etmiştir. Bilir bilmez halde yazıldığından beri insanlar birbirlerine bu hikâyelerle ders vermişlerdir. Kıssa ve mesellerin diliyle en gizli ve girift hakikatleri çok güzel bir şekilde anlatan Mevlânâ Hazretleri, değerli eseri Mesnevî’de şu hikmet dolu hikâyeyi anlatır:
Kuşun biri, hile ve tuzakla yakalanmıştı.
Kuş, kendini yakalayana dedi ki:
- Ey efendi! Sen hayatında birçok sığır ve koyun yemişsindir; birçok deve de kurban etmişsindir! Sen onların etleriyle dâhi doymadın, benim bedenimle mi doyacaksın? Beni serbest bırak da, sana üç öğüt vereyim. Vereyim de; bil bakalım akıllı mıyım, aptal mıyım? O üç öğüdümün birincisini senin elinde vereyim. İkinci öğüdümü damın üstünde vereyim. Üçüncüsünü de ağacın üstüne konunca söylerim. Sen, bu üç öğüt sayesinde mesut olursun.
Adam kabul edip kuşu eline aldı. Kuş:
- Elinde iken vereceğim öğüt şudur: “Olmayacak şeye, kim söylerse söylesin, inanma!”
Kuş o değerli olan ilk öğüdü söyleyince, kendini yakalamış olan el gevşedi. Böylece kuş âzât oldu, uçtu ve duvarın üstüne kondu. Orada ikinci öğüdünü söyledi:
- Geçmiş gitmiş şeye gam çekme! Bir şey senden geçip gittikten sonra, onun hasretini çekme! Geçmişe acımak, geçmişe hasret duymak yanlış bir iştir; giden geri gelmez! Onu yâd etmek de boş şeydir!
Kuş avcıyı sınamak istedi. Öğütleri ne kadar dinleyip anladığını görmek istedi. Ondan sonra dedi ki:
- İçimde on dirhem ağırlığında çok kıymetli, eşi bulunmaz bir inci vardır. O inci; seni de, çocuklarını da devlete ve saâdete kavuştururdu. Fakat kısmetin değilmiş; dünyada eşi bulunmayan o inciyi kaçırdın, dedi.
Bunun üzerine avcı feryâd u figān etmeye koyuldu. Hamile kadının doğurması gibi inlemeye başladı. Kuş, avcının bu hareketi üzerine;
- Ben sana; “Geçmiş bir şeye gam çekme!” demedim mi? Mademki inci elinden gitti, neden gam çekiyorsun? Sözümü anlamadın mı? Yahut sağır mısın? Sonra bir de sana; “Olmayacak şeye sakın aldanma!” demedim mi? dedi. Ve devamla; “A aslanım; benim kendim üç dirhem gelmez bir serçe kuşu iken, içimde on dirhemlik inci nasıl bulunabilir?”
Adam kendine geldi de;
- Peki! Haydi, o üçüncü öğüdü de söyle, dedi.
- Evet! Öbür öğütleri tuttun da, üçüncüsünü sana bedava söyleyeyim, öyle mi? Gaflet uykusuna dalmış bir bilgisize öğüt vermek, çorak bir yere tohum ekmektir! Yahut çölü sulamak gibidir. Ahmaklığın, bilgisizliğin yırttığı şeyi, artık hiçbir yama tutmaz! Oraya hikmet tohumunu boşa serpme o halde! dedi kuş.
Âyet-i kerîmede buyurulur: “Sen öğüt ver! Çünkü nasihat (ve hatırlatma) mü’minlere fayda verir.” (Zâriyât Suresi, 55. ayet) Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “Din nasihatten ibarettir.” (Buhârî, Îmân, 42)
İnsanlara akılları seviyesince hitap ederek alabilecekleri güzel öğütlerle, iyi insan olmaları hususunda gayretimizi sürdürmek imanî bir vazifedir. Birbirimize hayrı, hakkı ve sabrı tavsiye etmek kurtuluşumuzun reçetelerindendir.
Öğütlerden ders alanlara selam olsun.