Bir başka açıdan “Hayvan Sevgisi”

Her yıl tüm okullarımızda 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü olarak kutlar ve ondan sonra unuturduk hayvanları. Çünkü sadece kısa bilgiler ve şiirler dışında farklı bir etkinlik yapmadık. Ne zaman ki televizyon ekranlarında hayvanlara yapılan eziyetleri gördük gerçek manada hayvan sevgimiz oluşmaya başladı. Bu sevgi ülkenin her tarafında artarken artık evcil hayvan diyerek birçok hayvan türünü evimizin içine hatta yatak odalarımıza kadar alarak beslemeye başladık.
Panter Emellerimiz oldu bu sayede. Nerede hayvanlara işkence var hemen Panter Emelllerimiz işbaşında oldular. Ülkemizde hayvan hakları nerede ise Panter Emel ile anılır oldu.
Okullarda başlattığımız hayvan sevgisini evlere kadar taşımayı başarmıştık. Okullarda kazandıramadığımız bir çok davranışın yanında belki de en iyi kazanım sağladığımız konudur “Hayvan Sevgisi”.
Hayvan severler, sosyal medya başta olmak üzere iletişim kanallarını kullandılar ve gerçek manada da etkili oldular. İyi de oldu. Hayvan sevgisi belki de hiç bu kadar yaygınlaşmamıştı. Belki de Hayvan Haklarını savunan dernek sayısı insan haklarını savunan dernek sayısından hiç de az olmadığı kanaatindeyim.
Ancaaak; bu hayvan sevgisini o kadar abartmaya başladık ki bu defa olay tersine dönmeye başladı. Evlerimizde timsahlar, yılanlar beslemeye başladık. En tehlikeli ırk sayılan tuttuğunu koparan Pitbullu, bir çoban köpeği olmasına karşın Kangal köpeklerini, millet olarak kurda karşı özel bir sevgimiz olmasından dolayı kurt köpeklerini, agresifliği ile bilinen Argentino cinsi köpekleri, oldukça hırçın olan Doberman türü köpekleri, güçlü ve kaslı bir vücut yapısına sahip Boxer cinsi köpekleri, domuz avında kullanılan dünyanın en büyük köpeklerinden olan Danua’ları evlerimizde beslemeye başladık.
Bilmiyorum farkında mısınız? Size yazı yazacağım derken tehlikeli köpekler hakkında bilgi sahibi de olmuştum. Bilgi eksikliğime katkı sunduğunuz için teşekkür ederim.
Şaka bir tarafa ama köpekler başta olmak üzere bazı hayvanların artık insanlara zarar verdiğini görmeye yine televizyonlardan ve sosyal medyadan öğrenmedik mi?
Farkındalığın oluşmasında Gaziantep’te, pitbull cinsi 2 köpeğin saldırısında ağır yaralanan 4 yaşındaki Asiye Ateş olayı en önemli olaydı. Bu küçücük kızımıza doku nakli de olmak üzere bir çok ameliyatla ancak hayata döndürülebildi ve tedavisi de bundan sonra devam edecek.
Hayvan sevgisi üzerinden başlayan bakış açımız hayvanların insanlara zarar vermesiyle birden bire değişmeye başladı. Hayatımızın her alanında benzer davranışlar sergilemeye başladık.
Hiç orta yolu denemiyoruz. Hep uçlarda geziniyoruz. Hayvanları severken de hayvanlardan nefret ederken de hep aşırılıkları oynuyoruz. Oysa her şeyi akışına bıraksak aslında aksayan bir durum da olmayacak. Bırakın yılanlar fareleri yesinler, bırakın köpekler evde değil ama bahçede görevlerini yapsınlar. Ama bir türlü bırakamıyoruz.
Evlere kadar taşınan hayvan sevgisinde, ülkemizi diğer ülkelerden ayıran önemli bir farkı vardı. Özellikle Avrupa ülkelerinde hayvan sevgisi denildiğinde onları korumak ve evlerinde beslemek anlaşılırken ülkemizde farklı görüşler ortaya çıkmaktadır.
Elbette ki bu farklı görüşlerin çıkmasında inanışlar ve kültürler de etkilidir. Hümanist bir yaklaşım olarak görüp hayvanları evlerine kadar alan bir grubumuz olduğu gibi aynı şekilde hayvanları sevmeyen (tabiatı gereği) bu bakımdan evlerde beslenmesine karşı çıkanlar, hayvanların evde beslenmesi anlayışına karşı çıkan bir grubumuz da var.
Bu ülkede, kedi sevmeyenlerin psikoloğa gitmeleri gerektiğini bu kişilerde sevgi eksikliği olduğunu iddia edenler olduğu gibi aşırı hayvan sevgisinin bir tür psikopatlık olduğunu söylenebilmektedir. Kimileri hayvanları insanlara tercih ederken kimileri ise bunun insanlar üzerine uygulanan bir terör olduğunu söyleyebilmektedir.
Ülkemizde kullanılan en acı ve incitici sözlerden birisi de “ İnsanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyorum” cümlesidir. Maalesef literatürümüze böyle bir cümlenin girmiş olması hayvanların daha sadık olmasından mıdır yoksa insanların merhametsiz ve vefasız olmasından mıdır? bunu siz değerli okuyucularıma değerlendirmesine bırakıyorum.
Kimimiz evinde beslediği köpeğe tasma takarak gezdirmeyi severken diğer tarafta yalnızlığına çare mi arıyor? Ya da tasma aracılığıyla kendine bağlı bir canlı olmasının tatminini yaşıyor bilemiyoruz.
Kimimiz evimizde kedi beslerken başını okşatmak için dizinin dibine kadar giren kedilerden mutluluk duyanlar olduğu gibi evde kendi çocuğunun yerini tutacak bir canlı beslemenin hazzını mı duyuyor? Yoksa yalnızlığımızı tolere edecek alternatifler arama peşinde miyiz?
Bu ülkede ‘‘Entel ulemalar’’ın koyduğu standartlara ulaşmanın, yani iyi insan olmanın koşullarından biri, hayvan sever olmak oldu. Ne yapabilirim hayvanlardan ürküyorsam? Hiçbir türüne dokunamıyorsam? Özellikle kuşlar ve kedilerden ölesiye korkuyorsam? Hayvanları sevmediğim anlamı taşımaz” diyenler yaşıyor.
Benim yüreğimi, sokakta gördüğüm sakat bir köpek sızlatıyor ama dilenci bir çocuk daha çok sızlatıyor. İyi insan olmanın ölçüsü de bu! Diyenler de benim ülkemde yaşıyor.
Hayvanlara sevgisi olmayanın insanlara da sevgisi olmaz diyenler de bu ülkede yaşıyor.
İşte bu yüzden ülkemi daha çok seviyorum.
Sevgiyle kalın, sevgide kalın…
Değerli hocam bir türlü orta yolu bulamıyoruz .Değil mi? İfrat ve tefrit arasında dolaşıp duruyoruz.
Ben hayvanları sevmiyorum
Neden sevmiyorum çocukluğum hayvanlar ile iç içe geçti. Ne yazık ki buna rağmen sevmiyorum. Çünkü hayvan yeri geldiğinde tıynetinin gereğini yerine getirmekten kaçmaz. TV lerde onlarca köpek saldırı haberi izliyoruz.
Maneviyatı bosaltinca yerine geçici ipe sapa gelmez şeyler doldurur. Oysa maneviyatın kendisinde hayvana bitkiye sevgi zaten var. Mesele hangisini önceliyeceginiz konusudur.
Hayvana öncelik verirseniz Allah’a Resulüne ve insana olan sevginizi sonraki sıralara itelemis olursunuz.
Vedud ismi şerifini. Her türlü sevgiyi kapsadığını unutmamak dileğiyle Allah’a emanet olunuz.
Kalemine sağlık üstad
Aslında her şeyey sevgide başlayıp bitiyor
Sevgi olmayan bir yürek
Ne insan sever ne hayvan