Değerli misiniz?

Derslerimizde “Değerler Eğitimi” adı ile öğrencilerimize değerlere ait davranışlar kazandırmaya gayret etsek de insanların değerini anlamadığımız bir dönem yaşıyoruz. Belki de tarih boyunca hep böyleydi ama günümüzü gördüğümüz ve bildiğimiz için olsa gerek böyle diyoruz. Değer bilmemek tarih boyunca hep var olmuştur.
Değer verdiğimiz çoğu kimsenin makam sahibi olması, mal mülk sahibi olması hatırı sayılır unvanlar kazanmasıyla birlikte değer kazandığı kabul edilir. Oysa öyle midir?
Yoksa yanıldığımız bazı şeyler vardır da biz mi bilmeyiz ya da bildiğimiz halde böyle mi davranmaktayız? Daha açıkça ifade edelim. Makamlar gelip geçicidir deriz, mal mülk yalandır deriz hatta Yunus Emre’nin ifadesi ile “Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oylan” deriz ama mala da mülke de değer vermekten vazgeçmeyiz.
Gerçek değer; dostlar dostluklardır deriz de dostlara dostluklara ne kadar samimi değer veririz, varın siz karar verin.
En yakınından dahi kendisine değer verilmediğinden herkes şikâyet eder. Ama çoğumuz düşünmeyiz bile kendimizin en değer verdiği şey nedir? Makamı işgal eden mi değerlidir yoksa makamın sahibi mi? Oysa insan önce kendisine değer vermelidir. Değerin merkezi insanın kendisi olmalıdır. Merkezden bir halka misali de yayılmalıdır.
Öğrenciler öğretmenlerin kendisine değer vermediğinden, memurlar amirlerinin kendisine değer vermediğinden, garson patronlarının kendisine değer vermediğinden şikâyet ederler. Ya da tersinden okuduğunuz zaman öğretmen öğrencisinin, amir memurunun kendisine değer vermediği ile şikâyetler de duyarız ama bu çok sınırlıdır.
Buradan şu sonucu çıkarmak da mümkündür. Astlar üstlerinin değer vermediğinden çoğunlukla şikayetçidir. Oysa değer vermek karşılıklıdır. Saydığınız sürece sayılırsınız. Saydığınız sürece saygınlığınız artar. Saygınlık hep üst makamlara ait de olmamalıdır.
Kimin kime değer verileceğinin ölçüsü de değişti. Paranız varsa, malınız mülkünüz çok ise, unvanınız kabarık ise değerlisinizdir. Fakir fukara iseniz, ilim tahsil ediyor iseniz, çiftçi iseniz çok da kıymeti harbiyeniz yoktur zaten.
Diğer ülkeleri bilmem benim ülkemde hep yanlış yapıldığını düşündüğüm bir uygulama vardır. Öğretmenler Günü’nde öğretmenler ziyaret edilmesi gerekirken, öğretmenler üst makamları ziyaret ederler. Diğer meslek grupları için de böyledir.
Bu ülkede bir seçmenin milletvekilini, belediye başkanını ziyaret etmesi çok sık karşılaşılan ve ilginçtir normal karşılanan bir durumdur. Bir memurun bir amirini ziyaret etmesi, görevde yükselmiş olan bir arkadaşını ziyaret etmesi, bir fakirin bir zengini ziyaret etmesi de bu minvalde değerlendirilebilir. Tabi ki bu örnekleri çoğaltmak da mümkündür.
Bu tür ziyaretlerin sebebi daha çok unvan, amir ve mülk sahibi olmasından kaynaklandığını düşünmekteyim. Bu saydığımız sıfatlara sahip kişilerin sıfatlarını kaybetmeleri durumunda ziyaretlerin ne sıklıkla yapıldığını ise siz değerli okuyucularımın takdirine bırakıyorum.
Yine bu ülkede bir milletvekilinin bir vatandaşı özellikle ziyaret ettiği, bir belediye başkanının tek başına eski bir arkadaşını evinde ziyaret ettiği, bir amirin kendi çalışanının yanına giderek masasında oturup bir çayını içtiği hemen hemen hiç görülmez.
Biz de anlayış tersinedir. Oysa dedik ya değer karşılıklıdır. Astın üstü ziyareti normal karşılanırken, üstün astını ziyaret etmesini eleştirenler dahi vardır aramızda. Astlarını ziyaret edenlere “kendini düşürme, bunlarla muhatap olarak kredini düşürüyorsun” diyenlere de rastlamışızdır bu ülkede.
Oysa üstün astını ziyaret etmesiyle her iki taraf da kazanacaktır. Üstün astını ziyaret etmesi ile ast kendisine değer verildiğini düşünecek ve bu ziyaretten onur duyacaktır. Aynı şekilde amirine daha çok değer verip saygı gösterecektir.
Astına değer verildiği bilinen kişi daha saygın bir duruma gelecek, memurlarının kendisine değer düşünmeleri ile birlikte işlerinde daha çok verim alacaktır.
Sıtkı Aslanhan’ın dediği gibi “Arkadaşlarınızın, dostlarınızın, akrabalarınızın, çalışanlarınızın size değer vermelerini istiyorsanız siz de onlara değer rüşveti verin.”
Tüm bunlardan sonra;
Charles Bukowski’nin dediği gibi “İnsan, en büyük hatayı birisine gereğinden fazla değer verdiği zaman yapar” diyenlerden misiniz?
Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi “İnsan sevme hissini israf etmemeli; Kim ne kadar sevilmeye layıksa; onu o kadar sevmeli” diyenlerden misiniz?
Yoksa “Bir çiçeği seviyorsan bırak var olsun. Sevmek, sahip olmak ile ilgili değildir sevmek değer vermek ile ilgilidir” diyenlerden misiniz?
Unutmamak gerekir ki bir insana değer veren şeyler o kişinin yaptıklarıdır. Yine unutmamak gerekir ki değer görmek, değer vermekle başlar.
Sevgiyle kalın, sevgide kalın…
Kusursuzluğun da bir kusuru vardır kusursuz olmaya kalkışmak, insan kusurları ile vardır üstadım.
“Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz” diyen taraftayım
Değer görmek de değer vermek de önlemi hasletler… Daha önemlisi ve öncelikli olanı değerli olmak değil midir Mülkün ve Hükmün Sahibi katında…
En yüce ve en değerli makam olan kullukta buluşmak dileğiyle…
Nasrettin Hoca,misali (ye kürküm ye) türünden düşünülüp ona göre birbirimize değer veriyor isek zaten orda sevgi,saygı, arkadaşlık, dosluk yoktur…Edep,adap ,ahlak duygusu Mevlâmızın ve Peygamberlerimizin sünnetleri gibi olursa zaten tamamdır…Başkanım Ağrı ziyaretinden sonra bu yazınızın önemi daha da artmıştır yaşamak ve görmek lazim..
Değmez…
“Zaman bu su gibi akar, rüzgar gibi eser” ve geriye ne makam – ne şan – ne şöhret kalır sizin de ifade ettiğiniz gibi kalan bir damla sevgi – muhabbettir
Degerlerin daim olsun kardeşim.
“Değer” insanlık tarihi boyunca var olagelmiştir. İnsanın yaratılması ( Varolması ve öncesi) değer’in başlangıcıdır. İnsanın yaratılması ve sonrası bu sürecinde başlangıcıdır…
Günümüzde “değerleri” insanlara, farklı toplumlara indirgememeliyiz.
Her çağın değerini değeri yaşayan ve yaşatan toplumlar şekillendirir_ yaşar_yaşatır. Bu nedenle evrensel değerler bu gün var, yarın başka anlam(da)larda var olabilir. Zaman ve mekan. “Pompai” toplumun değer anlayışını , budizmin toplumuna yaşattığı değerleri farklı değer’lendirmek gerekir…
Saygıdeğer Başkanım Rabbim insanı engüzel şekilde yaratmış. Lakin insan yaptıklarının neticesinde ya bu değere değer katacak yafa aşağıların aşağısı olacak üçüncü ihtimal mantıken yoktur. Bunun için insanoğlu ölçüsünü belirlemeli öncelikle hayat tarzı vahiyle sünnetle şekillenirse ancak değerlere değer katar. Yoksa sonlar hep hüsran….
İşlerin yoğunluğundan dolayı ancak okuyabildim.Okunmamış yazı her zaman yenidir düsturuyla hareket ettiğimiz için problem olmasa gerek.
Sevmek Allahın 99 isminden biri olan vedud sıfatı kaynakldır. insanı taşı toprağı yeşili çevreyi velhasıl herşeyi sevmenin kaynağı bu ismi şeriftir. özellikle ” Değer rüşveti” tabiri çok hoşuma gitti.
Güzel bir yazıydı teşekkür ederim.