Kalk Ayağa

Yazımızı sesli olarak da dinleyebilirsiniz.
Ekli,
Hep dertler derde ekli.
Kınamakla dert bitmez,
Senin kalkman gerekli.
Ayaklı mani türünde çok mesaj içeren kısa bir dörtlük. Zaten şiir, sözün imbikten geçirilmiş, damıtılmış hali değil midir?
Karanlığa küfretmek yerine bir mum yakmak daha çok sorun çözücü olmasına rağmen tercih edilmeyişine bir anlam veremiyorum. Oturduk yerden hükümet yıkıp yenisini kurmak, bir işletmenin nasıl çalışması gerektiğini, futbol takımının nasıl oynatılması lazım geldiğini, eğitimin nasıl düzeleceğini, vs. daha önce kimsenin aklına gelmemiş gibi anlatışlarımız oldukça revaçtadır.
Önceden siyaseti ve futbolu herkes bilir, engin fikirlerini bir başkasına dayatmak için fırsat kollardı. Şimdilerde bu alanlara sağlık ve eğitim de eklendi. Ekonomiyi de görmezden gelmiyorum. Kendi çocuğuna düzgün bir ahlak, asgari bir kültür veremeyenler eğitimin nasıl olması gerektiğini konuşma hakkını kendilerinde görüyorlar. Öğretmenin sınıfta hangi kelimeleri kullanacağına, hangilerini ise kullanmayacağına, hangi örnekleri ne tür bir ses tonu ile vereceğine kadar yorum yapmayı biliyorlar. Olmayan isteklerine karşılık ise partili tanıdıklarını, CİMER’i, şikayet kozunu kullanmaktan imtina etmedikleri, her gün bir yenisiyle gözümüz önüne seriliyor.
Çok şey bilince mi az şey yapar insan? Ya da çok şeyden az bilince mi demeliydim? Olgun başakların boynu bükük dururken içi boş tanelerin yer aldığı başakların dimdik durduğu gerçeği her defasında kendini ispatlamaktadır. Yarım yamalak bilenlerden çektiğimizi, hiç bilmeyenlerden çekmemişizdir. Yarım hocanın dinden, yarım doktorun candan ettiği gibi her yarım bilen bizi işimizden etmektedir. İşte tam burada bir başka ayaklı mani kendini öne çıkarıyor:
Kime gitsem,
Kimim var, kime gitsem?
Benden dertli kesilir,
Dermana kime gitsem.
Derdini söylediğin kimse, senden daha dertli, “bir dokun, bin ah işit” misali. Birbirine şifa olacak, paylaştığı derdini azaltacak, sevincini çoğaltacak insan, ne yazık ki yangına körükle gitmeyi tercih eder. Külüne muhtaç olduğu komşu gidip yerine kendisine çelme takmak için pusuda bekleyen bir kişi gelmiş sanki. Olumlu yönde değişim beklerken bazen hiç olmayacak şekilde olumsuz değişimleri görmekteyiz.
Değişimin kendisi oldum olası sıkıntılı bir süreçtir. Direnç noktaları çok olan, herkese göre farklı zorluklar taşıyan sancılı ve uzun bir zaman dilimi. Kendine, fikrine, inancına güvenmeyenlerin boy göstermesinin pek mümkün olmadığı, zorlu bir süreç. Başkalarını değiştirmeye çalışmak ise daha kolaydır. Rol biçme, görev verme, emretme, duruma göre ezme ya da yalakalık yapma, yetersiz bir karaktere sahip olanların yaptığı bayağı davranışlardır. Oysa başkalarını değiştirmeye kendimizden başladığımızda daha başarılı olduğumuz açıktır. Hem örneklik olarak hem tatmin olarak daha verimli olunan şey kendimizi daha iyi yönde değiştirmeye çalışmaktır. Suya atılan taşın oluşturduğu halka misali, kendi iyiliğimiz ile etrafın daha iyi olduğunu görebileceğiz.
Hayatımızın her alanı ve yaşadığımız her şeyin imtihanımız içinde bir yer edindiği gerçeğinden hareketle, birbirimizin imtihanını kolaylaştırmak için ayağa kalkmalıyız. Günahları ve kusurları örtmenin zor, kuyu kazmanın kolay olduğu bu zamanda vereceğimiz her tepki lehimize veya aleyhimize bir kayıt oluşturacaktır.
Alçakgönüllü olmanız, karşıdakince güçsüzlük olarak algılansa da asıl gücün sağlam bir iman, iyi bir karakter olduğu çok zaman geçmeden kendini gösterecektir. Kalıcı olan güzel davranışlara yönelmek ve yöneltmek için ayağa kalmak, bir şeyler yapmak kurtuluşumuz olacaktır. Zira Allahu Teala, Ali İmran Suresi 104. ayette:
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” buyuruyor.
Mazlum, güçsüz ve çaresizler için Mekke, Medine, Kudüs için ümmet ve en çok kendisi için ayağa kalkanlara selam olsun.