Utanmazlıklarımız özgürlüğümüz olmuş

Utanma duygusu, hayâ, ar kelimeleri ile de ifade edilir. İşin doğrusu hayâ kelimesini çok severim. Hayâ imandandır sözü de çok manidardır. Hayânız kalmamışsa orada iman ile ilgili problem var demektir.
Hayâ, insanın kırmızıçizgisi gibidir. O çizgi bir defa ihlal edildikten sonra karşınıza farklı renklerin çıkması muhtemeldir. Kırmızıçizginiz kalmadığı zaman kötü olan bütün kapıların açılması kaçınılmazdır.
Hayâ insana Allah tarafından doğuştan verilen bir erdemdir. Hayâ, insanların kendi iradeleriyle ve gördükleri terbiye ile kazanılır ve olgunlaştırılır.
“Her dinin bir ahlakı vardır; İslam’ın ahlakı da hayâdır.”,
“Hayâ imandandır.”
“Hayâ sadece hayır (iyilik) getirir.” Buyuran Peygamberimiz de hayânın önemine vurgu yapmıştır.
Kişinin değer ölçüleri onun hayâ derecesini de belirler. Hayâ sadece kıyafette olmaz. Söz ve davranışlarda da hayâlı olmak ve yaşamak lazım. Ağzından küfür düşmeyen birisine hayâlı demek ne kadar doğrudur?
Hayatımızın her alanında aranması gereken hayâ duygusu, bu yönüyle sadece birey vicdanına bağlı ahlaki bir özellik olarak kalmayıp, toplumsal huzur ve barışa da önemli katkıları olan bir ameldir.
Bu anlamda kişilerin temsil ettikleri misyon ve makamlar, kişilere bu anlamda sorumluluk yüklemektedir. Bireysel yapılan hatalar bireyi ilgilendirirken yönetici pozisyonunda olanların ve özellikle topluma sanatları ile hitap eden sanatçıların bu anlamda sorumluluklarının ve buna paralel olarak vebal ve sevaplarının da o derece olacağını düşünmekteyim.
Başını eğerek sokakta yürüyen gençler ne kadar terbiyeli diye anılırken günümüzde bu terbiye ve edep anlayışımızda hızla değiştiğini görmek şahsen benim en çok üzüldüğüm konuların başında yer almaktadır. Güftesi Karacaoğlan’a ait olan;
Ey benim bahtı yârim, gönlümün tahtı yârim
Yüzünde göz izi var, sana kim baktı yârim.
beyitlerindeki vücutlarımızda nerede ise göz izinin kalmadığı bir hayatı yaşıyoruz. Cadde ve sokaklarda gezen özellikle kız çocuklarımızın giyimlerini tarif etmekte burada yazmaktan hayâ ettiğim durum aslında hepimizin malumudur. İnsanların neredeyse çırılçıplak görüntüleriyle ekranlarda boy göstermeleri ya da caddelerde rahatça bu şekilde gezmelerini kişilerin bilinçaltının işgali olarak yorumluyorum.
Kadının cinsel meta olarak kullanılması sinema, müzik, reklam sektöründe çok yaygın. Sevgilisi tarafından öldürülen kızlarımız, eski sevgilisini terk eden falanca sanatçının yeni sevgili bulduğu, sözde sanatçıların gece hayatlarını evlerimizde festivaldeymiş gibi izlememiz, bir ay önce evlenenlerin boşandıkları gibi yeni sevgili bulmalarının hoş gösterilmesi beyinlerimizin ve kalplerimizin iğfal edilmesi değil midir?
Daha kötüsü de bunların olarak toplum nazarında normal algılanmaya başlamasıdır. Zamanla da bunlar normalmiş gibi davranmaya başlamış olmamız işin başka tehlikeli tarafı.
Biz eskiden analarımızın, babalarımızın odalarına kapıyı çalmadan giremezdik. Şimdi ise yatak odaları televizyonlarımıza taşındı.
Nasıl ki bir anne/baba olarak çocuğumuza korku içerikli görsel izletmek istemiyorsak, reklamlarda, kliplerde, filmlerdeki çıplak ve cinsel içerikli görüntüleri izletmememiz gerekir. Ancak veliler olarak yaptığımız en büyük hata yasaklamaktan başka çözüm bulmamamızdır.
Seçilmiş bir belediye başkanı sesinden daha çok giydiği kıyafetleri ile gündemde olan sözde bir sanatçıyı ilçesinde düzenlenen ”Uluslararası Sevgi, Barış, Dostluk Kültür ve Sanat Festivali’ndeki (Bu nasıl barış, sevgi ve dostluk festivali ise) etkinliğine çağırıyor. Sahnede konuşma yaparken sözde sanatçıya hitaben “Kıskananlar çatlasın. Ancak hoşuma gitmedi. Sizi böyle kapalı görmeye alışık değiliz” diyor. Ardından üzerindekini de çıkararak kendince hava atıyor. Burada toplum açısından en can acıtıcı kısmı ise; bu davranışa seyircilerden yoğun bir alkış gelmesidir.
Televizyonlarda bazı uygulamalarla çizgi filmler dâhil olmak üzere çocuklarımıza subliminal cinsel içerikli mesajlar verilmektedir. Daha da kötüsü bunu biz bilerek ve para vererek almaktayız. Subliminal mesajlar dünyada 55 ülkede yasaklanmış olmasına rağmen ülkemizde bu konuyla ilgili maalesef herhangi bir birim bulunmamaktadır. Ancak tehlikenin ne kadar farkındayız bu tartışılır.
Bu ülkede kapalı olmak yobazlıkla bir tutuldu. Açıldıkça özgürleştiğimiz algısı oluşturuldu. “Hayâsızca ve ahlaksızca” davranmayı “ÖZGÜRLÜK” sandık. Bu kadar önemli ve insanı insan yapan bu değerlere karşı yapılan uygunsuz davranışların engellenmesini ise yasak, baskı olarak algıladık.
Genel ahlak içinde bu suçların işlenmesi toplum nezdinde ahlaka aykırı olarak algılanır ve Türk Ceza Kanununda bunu bir karşılığı olmasına karşın bireyleri ve toplumu bu yönde uyaramaz hale gelindi. Uyardığınız takdirde;
“Benim özgürlüğüme karışamazsınız”
“Bana mobbing yapıyorsunuz”, tehditleri ile karşı karşıya her an gelebilirsiniz.
Oysa bu tür özgürlükler Genel ahlakın önüne geçmemelidir. Geçtiği takdirde toplumda yozlaşmalar, ahlaki çöküntüler, sınır tanımamazlıklar baş gösterecektir.
Bu konuda tedbir alınmaz ise Bebek Sahili, Ortaköy Sahili’nde yaşanan o uygunsuz haller özgürlük olarak zihinlerimizde normalleştirilecektir.
Tıpkı bilmem kaçıncı sevgilisi ile gezen sözde sanatçıların toplum nazarında magazinleştirip normalleştirdiğimiz gibi.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…
İslam ile küfrün mücadelesi, yaradılıştan beri devam ediyor ve edecekte.Iktidarların ise zaman zaman değişecek olmasına rağmen.Her hal ü karda sonuç iyilerin olacaktır.Yani zafer inananların olacaktır.Aklını kullanan, fesat ve kibirden uzak duranlar mutlu sona ulaşacaktır.Aklını kullanmayanlar ise hayatlarını necis ile yaşayacaktır. Sayın yazar özetini sunduğum bu gerçeğin yansımalarından sadece bir tanesini işleyerek bizleri uyarmaktadır.Teşekkür ederim.
Biz insanı ahseni takvim üzere yarattık
Haya utanma ar ve ahlâk kelimeleri aslında zincirin halkaları gibi hepsi birbiri ile bağlantılı ve iç içe kavramlardır.
Hayat ahlak ve hareket noktamız kaynağımız kuran ise mutlaka işimizi döndürüp dolaştırip ona bağlamak zorundayız.
Yörük dilinde bir söz vardır ” hayvanı öruklemek”
Esasen bundan kasıt hayvanın ipin uzunluğu kadar cevrede yayılması ve otlanmasina müsade etmek demektir. Bu ipin sınırı dışına çıkarsa çevreye zarar verir. Otlamaması gereken yerlere gider ve kontrol dışı durum ortaya çıkmış demektir.
“İpini koparmak” deyimi buradan gelmektedir. Kur’an’a olan bağ kopmuş ise istenmeyen sonuçlar hazır demektir. Toplum bazında ele alırsak toplumları yıkan savaşlar değildir, kendine ait olmayan ahlak kültür anane ve yaşayış şekilleri toplumun tamamına yayılmış ise işte o zaman insanlar ve aidiyet hissettikleri devletin dinin mülkiyetin milliyetin sonu gelmiş demektir.
Bosna savaşı sırasında Boşnaklar Sırplara soruyordu biz sizinle aynı ırktan geliyoruz aynı kültüre sahibiz aynı topraklarda yaşıyoruz yaşayış şeklimiz aynı neden bizi öldürüyorsunuz .. Elcevap siz bizden farklı olarak müslümansiniz demiskerdi.
Mesele sadece Müslüman olmak değil Müslümanlığın kendine has ahlakı kültürü hayata bakış açısı ve de Hz Ademden günümüze ilmek ilmek süzülmüş bir birikimi vardı. Musevilikte isevilikte ve de İslamiyette öz ve temel olarak ortak değerler vardı. Bu değerlere rahmani diyoruz. Diğerlerine şeytani diyoruz.
Örneklerde görüldüğü üzere zaman seytani şeyler ile rahmani değerlerin çarpışması olarak nitelenebilir.
Başkanım ağzınıza sağlık bütün işlerin başı ahlak sonra diğer değerler. Bizim duruşumuz rahmani olmak zorundadır..
Çok değerli bir duruş olan ahlaki duruşu ele almaniz toplum açısından fevkalâde isabetli olmuştur.
Allah kaleminize zeval vermesin. Yüreğinize sağlık
Televizyonlarda gösterilen filmler diziler neredeyse hiçbiri kültürümüze tarihimize uygun bir yapıda olmadığını üzülerek görüyoruz sadece dizilerle de kalmıyoruz mevcut programlar ne kültürümüzle örtüşüyor ve edep adabımızla uğraşıyor habire toplumun kültür deformasyonuna En büyük desteği veriyor mesela Kurban Bayramı olduğunu düşünürsek Bugün akşam televizyonları açtığımızda kurban ibadeti kurban kültürü ile ilgili haberler hiç yer almazken elini kesen kasap kaçan kurbanlık sağ sola zarar veren kurbanlık haberleri dolaşıyor Oysa urban ibadetinin kendine özgü İslam dininde bir yeri var bunu yaşatmalı çocuklarımıza bu duyguyu vermeliyiz çocuğumuzun eline kurban etini verip al kızım bunu Fatma ninene götür diyerek evlatlarımızda da kurban inancının değerlerini genlerine kadar işlemesini sağlayarak Aynı zamanda da kurban ibadetinin en güzel mesajlarından birisi olan yardımlaşma paylaşma duygusunu da çocuklarımıza gelişmesine sebep oluruz Yani anlayacağınız Kurban Bayramı ile ilgili haberlerde ve diğer gelenek ve göreneklerimize uygun haberlerde görsel medya televizyonlar anlamlı içerikleri dolu programlar yapmalı edep ve adap duygumuzun toplumsal boyutuyla yayılmasını toplumun üzerinde bir örtü gibi anlamlı yansıması yaratılmalıdır emeğinize yüreğinize sağlık değerli hocam
Başkanım hemşerim yine çok önemli bir konuyu işlemişsin yazında tebrik ediyorum bu değerli uyarıların bizler ve toplumumuza kendine gelmesi için farkındalık oluşturur inşaallah diyor saygılar sunuyorum sağlıkla kalın
Teşekkür ediyorum çok güzel konulara değinmişsiniz, özellikle bilinçaltı ve özgürlük alanı konusu.
Hayamizi muhafaza edelim inşallah.