İçerik Ne

İçerik kelimesi, Milli Eğitim açısından müfredatı ifade eder. Sözlük olarak, bir şeyin içinde bulunan öğelerin, taşıdığı özün tümü, bir sözcüğün, kavramın anlamı, taşıdığı anlam yükünü anlatır.
Son zamanlarda daha belirginleşen “herkesin her şeyi bilmesi” durumu, içerik hakkında daha fazla düşünmemize sebep olmuştur. Evvelden sporu özelde ise futbolu herkes bilir konuşurdu. Zamanla siyaseti herkes bilir ve konuşur oldu. Pandemi zamanlarında -boş kaldığımızdan olacak- diğer alanlarda da kendimizi yetiştirdik ve sağlık, ekonomi ve eğitim alanlarında da o alanda çalışanlara taş çıkarırcasına laflar öğrendik. “Bir enaniyetim vardı. Onu da yendim ve çok iyi bir Müslüman oldum.” diyen birisi gibi olup çıktık.
10 yaşındaki çocuğun istediği olmadığı için psikolojisinin bozulduğunu söyleyip ağlayan anne babalara ne demeli, hangi cümle ile teselli vermeli, bilemiyorum. 20 yaşında isteyip alamadığında ne olacağını düşünürler mi acaba? Ayrıca psikoloji denen şey nasıl bozuluyor, nasıl tamir oluyor, bilemiyorum.
Konuşanı dinlemek istiyor insan. Değer vermek, insan yerine koymak, bir yakını, ailesinden biri imiş gibi dinlemek istiyoruz. Lakin konuşulan mevzunun seviyeden yoksun, basit, derinliksiz olduğunu görünce yıkılıyorsunuz. İsteği yapılırsa sen iyisin hoşsun, yapılmadığında ise şikâyet edilecek makam aramadan önce hakaret etmek geliyor. Oysa az önce konuştuğu aynı kişi.
İçeriğimizi zenginleştirmemiz gerekiyor. Makamları işgal edenler, oralara nasıl geldiklerinin önemi olmadan, hakkını vermek adına seviyelerini derinleştirmeliler. Bu günü kurtarma gayretinden beri olmalılar. Şikâyet edeni savuşturmayı hizmet sanmamalılar. Kurumlarını daha ileri götürmenin yakın ve uzak planlarını yapmalılar. Kendilerinden alt makamda olanları ezici bir üslup kullanmadan, kırıp incitmeden, ortaya atmadan önce biraz daha düşünmeliler.
Düşünmek eylemi sıradan bir iş değildir. Düşüncesiz bir eylem, dağdan yuvarlanan taş gibidir. Nereye düşeceği, kime kar ya da zarar vereceği belli olmayan bir taş. Günümüz problemlerinin birçoğu, düşünceden yoksun hareket etmekten kaynaklanmıyor mu? En büyük nimet olarak verilen akıl, ne zaman kullanılacak acaba? İşlem kapasitesi ölçülemeyen beyinin, kullanılmamış olarak mezara gitmesi yazık değil mi?
Kendi içeriğini sorgular mı insan? Yetiştirme gayretinde olanları kelimeleri ele veriyor. Evet Mevlana’nın dediği gibi: “Dil tencere kapağına benzer. Az kıpırdayıp kokusu çıkınca içinde ne piştiğini anlarsın.” Şu benzetmedeki güzelliğe, sade ve duruluğa bir bakın. İçeriği zengin olanlar kelimelerinden yakalanıyorlar, tıpkı derinliği olmayanlar gibi. Ama sohbetin, konuşmanın veya isteğin seyri aynı gitmiyor. Tat alırken birisinden diğeri acıtıyor ağzınızı, kalbinizi.
“Nasıl zengin ederiz içeriğimizi?” derseniz eğer onun çok çeşitli, kişiye özel birçok yolu olduğunu söyleyebilirim. Hepimiz için evvela okumak, başka hayatlardan, olaylardan dersler çıkarmak gerek. Peşin kabullerimiz olsa da sorgulamak gerekir bazı şeyleri. Görünüşe aldanmak gerekmez. Hırpani kılıklı olan nicelerinde ne cevherler olduğunu görürüz zaman zaman. İyi giyimli olanların bazılarında da –“Ye kürküm ye!” diyen Hoca Nasrettin’e inat- seviyesizliğin has duruşu gösteriyor kendisini.
Ey insan! Hangi konumda, ne işle meşgul olduğunu bir kenarda tutarak atalarından bir kan, bir iman taşıdığını gösterircesine kendini geliştirme için bir gayrete ne dersin? Silkinmeyi bugün yapmayacaksak yarın geç olmayacak mı?
Her son bir yeni başlangıç değil mi? Bismillah deyip yeniden, azimle başlamak için ne bekliyoruz?
Teşekkür ederim. Konu güzel örneklemeler güzel.
Dil tencere kapağına benzer. Az kıpırdayıp kokusu çıkınca içinde ne piştiğini anlarsın.