İfade Kelimemiz Ne

İsmimiz ile çağrılırız. Sıfat olarak hangi kelime bizi ifade eder? Amir, memur, müdür, filanca parti, şu cemaat, bu grup, tarikat, lider, şeyh, milliyet… hangisi bize daha yakışıyor ya da kendimize hangi sıfatı daha çok yakıştırıyoruz?
Aynı partili oluşumuz ile ülkeyi nasıl yönettiğimiz ya da nasıl yönetilemediğine ilişkin düşüncelerimizi ortaya koyarız. Ötekilere karşı bizim daha iyi yöneticiler olduğumuzu her fırsatta dile getiririz. Düğün cenaze fark etmez her ortamı siyasi söylemlerimizin arenası yaparız. Bizi biz yapan şey siyasi kimliğimiz olabilir mi?
Tuttuğumuz takım önemlidir. Hangi takımın taraftarıysak mutlaka hakemler, federasyon ve öteki takımlar hep bize karşıdırlar. Rakibe vermesi gereken kartı bizim oyuncuya verir hakemler. Bizim oyuncuya faul yapılır, karar rakip lehinedir. Maçta kazanan ve sonunda şampiyon biz olmalıydık. Rakibi neden tebrik edelim ki?… Rakip takım taraftarının söz hakkı olamaz, bizim olduğumuz yerde. Peki! Giydiğimiz forma kimliğimiz midir?
Birlikte sohbetlerine gittiğimiz, zikir meclislerinde coştuğumuz cemaat, tarikat bizim kim olduğumuzun göstergesi midir? Hak yol, kurtuluş, fırkayı naciye bizimkidir. Başkalarını dalalette görmek gerekir elbet. Hem gaflet hem dalalet. Din bizim cemaat liderimizin tekelinde olan şeydir. (bu şekilde dillendirmeyiz ama uygulama tam da budur.) Okunup anlaşılması gereken kitabı okumadığımız gibi, sadece bizim cemaatin hocalarının anladığını dinleriz. Okumak, anlamak, yaşamak herkes üzerine bir vazife değil miydi? Bizden daha iyi okuyan, anlayan, düşünen ve yaşayan diğer cemaatlerin veya kişilerin durumu nedir? Bizi biz yapan şey mensup olduğumuz cemaat, tarikat mıdır?
Irk ve milliyete ne dersiniz? Dünyanın gelmiş geçmiş en necip milleti biziz. Tarihimiz şöyle şan ve şerefle dolu. İnsanlık öğretmişiz her millete. Şimdi ne durumda olduğumuzun bir önemi yok. Diğer milletlerden üstünlüklerimiz saymakla bitmez. Yeri geldiğinde: Almanya’da kurala uymak, çalışmak şöyle, Hollanda böyle, Finlandiya’da eğitim, öğretmenlere uygulama şu şekilde, Danimarka’da başka bir hayat yaşandığını söyleriz. Güncel durumumuz üzerine kafa yormayıp kolay yoldan köşe dönmenin, kanun ve kuralları nasıl delebilir olmanın kitabını yazdığımızı, torpilin her şeklini ne güzel yaptığımızı dillendirmeye gerek yok. Kendi seçimimiz olmamakla beraber, mensubu olmakla gurur duyduğumuz milli kimliğimiz midir bizi biz yapan?
Oturduğumuz koltuk, işgal ettiğimiz makam kimliğimiz olabilir mi? Bakan, başkan, müdür, amir, memur, komutan sıfatlarının adımızdan çok konuşulması çok hoşumuza gidiyor. İnsanlara hükmetmek, emirler vermek, oturduk yerden işleri yaptırmak güzel olsa gerek. Diğer çalışanların bizim hizmetimiz için var olduğu, emir eri gibi kullanmamız gerektiği, onların istek ve düşüncelerinin olamayacağına ne çabuk inanırız. Üsttekilere göre de öyle davrandığımızdan galiba. Kimliğimiz, karakterimiz ile oturduğumuz makama değer katmıyorsak taşıdığımız sıfat ne derece hak edilmiş olur? Ya o koltuktan kalkmak gerekirse, seçim kazanılamazsa… dün yüzüne bakmadığınız kişi ile sokakta iki muhabbet edebilecek misiniz? O sıfat elden gidince, kimliğimiz ve kişiliğimiz ne olacak?
…
Dünyaya imtihan için bir süreliğine gelmişiz ve daha çok bilişip tanışmak için kavimler halinde yaratılmışız. Rengimiz, tipimiz, cinsiyetimiz, rolümüz farklı olabilir. İnsan olma, insanca yaşama ortak paydasında buluşmak mümkün. Doğruluk ve iyilik üzerine bir hayat, bir karakter inşa etmek asıl vazifemiz değil midir? Fussilet Suresi 33. Ayet konuyu ne güzel özetliyor: “Allah’a davet eden, salih amel işleyen ve: “Ben gerçekten Müslümanlardanım.” diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?” Asıl ve tek sıfatımız olan “Müslüman” olmak oluğu üzerine düşünmeliyiz. Başka sıfat daha tatlı geliyorsa onu bilmem ama Müslüman olmamızın hayatımıza nasıl bir şekil sunduğunu yaşayarak göstermek için hala zamanımız var.
Müslüman olarak yaşamak ve ancak Müslüman olarak ölmek dileklerimle.
Kelimelere yüklediğin anlam
O kadar güzel ki
Üstad
Hali pür melalimiz ancak bu kadar anlatılır.
Selam ve dua ile