Değer verdiklerimizin esiri olmak

Genç adam, antika merakı sebebiyle ülkenin en ücra köşelerini dolaşıyor ve gözüne kestirdiği antika malları yok pahasına satın alarak kazanç elde ediyordu.
Yine bu seyahatler sırasında yolları kapatan kar yüzünden arabasını terk etmiş ve yoğun tipi altında donmak üzereyken, bir ihtiyar tarafından bulunup onun kulübesine davet edilmişti.
Diz boyuna varan karla boğuşup kulübeye geldiklerin de, antikacının beyaz göre göre donuklaşan gözleri fal taşı gibi açıldı. Odanın orta yerindeki kuzinenin etrafını saran üç-dört sandalye, onun şimdiye kadar gördüğü en güzel antikalar olmalıydı. Saatlerdir kar içinde kalan vücudu bir anda ısınmış, buzları bir türlü çözülmeyen patlıcan moru suratını ateşler kaplamıştı. Yaşlı adam, misafirini yatırmak için acele ediyordu. Ona birkaç lokma ikram edip sedirdeki yatağını hazırlarken:
– Bugün soba yakamadım evladım, dedi. Ama bu yorganlar seni ısıtacaktır.
Ev sahibi, yıllar önce vefat eden eşiyle paylaştıkları odaya geçerken, antikacı da tiftikten örülen battaniyelerin arasına gömüldü. Ancak bütün yorgunluğuna rağmen bir türlü uyuyamıyordu. Ertesi gün gitmeden önce ne yapıp edip o sandalyeleri almalı, bunun için de iyi bir senaryo uydurmalıydı.
Mesela, hayatını kurtarmasına karşılık ihtiyardan birkaç koltuk satın alabilir ve eskimiş olduğu bahanesiyle dışarıya çıkarttığı sandalyeleri minibüsün arkasına atabilirdi. Hatta onları kaptığı gibi kaçmak bile mümkündü. Yürümeye dahi mecali olmayan ihtiyar, sanki onun peşinden koşacak mıydı?
Yorgunluğun da etkisiyle derin bir uykudan sonra yaşlı adamın sabah kalktığını fark etmiş, hatta hayal meyal bile olsa odun parçaladığını duymuştu. Gözlerini açtığında, onun kuzine üzerinde yemek pişirdiğini gördü ve etrafına bakınırken, birden iskemleleri hatırladı. Hafifçe doğrulup çevresine baktı:
Aman Allah’ım!
Antikalardan hiçbiri ortada yoktu. İhtiyar kurt, herhalde planını hissetmiş ve belki de uykudaki konuşmasını duyarak onları emin bir yere kaldırmıştı. Sakin görünmeye çalışarak:
– İliğim kemiğim ısınmış, dedi. Çorbanız da güzel koktu doğrusu. Ama akşamki sandalyeleri göremiyorum.
Yaşlı adam, odanın köşesine yığdığı sandalye parçalarından birini daha sobaya atarken:
– Sandalye dediğin, dünya malı be evladım, dedi. Biz hiç misafirimizi üşütür müyüz?
Hayat denge üzerine kuruludur. Kimisini yalılar, makamlar mutlu ederken, kimisini bir gül goncası mutlu etmeye yeterlidir. Köyde yetişen bir teyzemiz en lüks evlerde dahi mutlu olamazken birçok kişi de bahçede çalışmaktan mutlu olmayacaktır. Bu tamamen beklenti ve sizin değer verdiklerinizle ilgilidir. Esas olan mutluluk ise kimse kimseyi eleştirmeden var olduğu şekilde kabul etmek en doğru olanıdır.
Tüm mesele değer verdiklerinizde aşırıya kaçmamanızla ilgilidir. Aşırı değer vermeniz bir süre sonra ihtirasa dönüşecek daha sonra kutsal değeriniz hale gelecektir. İşte tam burada artık siz onun esiri olacaksınızdır. Oysa esiri olduğunuz meta bir başkası tarafından hiç de kıymeti olmayan bir eşya olabilir.
Mahatma Gandi’nin ifadesi ile: Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.
Değer verdiğiniz şeyler sizin karakterinizi etkiler ve sonucunda artık o sizin karakteriniz olmaya başlar.
Sizin için kıymetli olanlar bir başkası için kıymetli olmayabilir. Kıymet verdiklerinizi gözünüzde o kadar büyütürsünüz ki vazgeçilmezleriniz arasında olur. Vazgeçemediğinizden dolayı hayatınızın önemli bir yerini ve zamanını işgal eder. Bir süre sonra sizin derdiniz, stresiniz olmaya başlar.
Hatta o kadar da önemli olmayanları önemsemeye başlarsanız hayatınızın vazgeçilmezi olarak algılamaya başlarsınız. Geriye dönüp baktığınızda değersiz olan şeylerin esiri olmuşsunuzdur. Bu defa da bu esaretten kurtulmak için uğraş verirsiniz.
Para kazanmak için sağılığını kaybedenlerin bu defa sağlığını geri kazanmak için tüm malını satan insanlar gibi. Ama iş işten geçtikten sonra hiçbir değerinin olmayacağını anlayacağımız durum:
Tüm mal varlıklarımızı harcamış olsak da artık sağlık geri gelmeyecektir.
İnsanların vazgeçilmezleri bu dünyada hep başlarına bela olmuştur. Huzursuzluk getirmiştir. Makamın hırsına kapılanlar, paranın gücüne kapılanlar, lüks hayatın cazibesine kapılanlar hep kapıldıkları ile mutsuz olmuşlardır.
“Mal da yalan mülk de yalan, gel biraz da sen oyalan” diyen, bütün varlığı bir asadan ibaret olan gönül dostu Yunus Emre’nin sözlerini sadece dilimizde söylemeye devam ederiz. Hayata tatbik etmeyen her şey sadece sizi ve zihninizi meşgul edecektir.
Ya da Cahit Zarifoğlu’na atfen söylenen;
Burası dünya!
Ne çok kıymetlendirdik.
Oysa bir tarla idi; ekip, biçip gidecektik.
Sözü ile anlatılmak istenen gerçek, suratımıza vurmaya devam edecektir.
Dostlukları unutmamak adına çoğu zaman sandalyeleri yakmak gerekir. Hırsınız sonunuz olmasın duasıyla.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…
Başkanım güzel bir yazı olmuş .Hakikaten alışkanlıklara dönüştürme noktasında iyi ahlak ve iyi yaşantı öne çıkmalı
Dervişanın Cennete gidebilmek için neredeyse bütün zamanını ibadetle geçirmesi, habire istemesi yaptığı her iyilik için milyonlarca sevap kazanmaya çalışması ve yaptığı zerre kadar fenalığın karşılığında bütün bu yaptıklarını kaybetmesi gözünün açlığının bir sonucu değilmidir.
Bir hırka, kırk yama ile yetinirken Cennetin en güzel köşklerinde yaşamak istemesi çok garip değilmi. Oysa ben Cennette gecekonduya bile razıyım.
Tuttuğun altın olsun duası ne tuhaftır değil mi.
Bütün nimetlerin Allah’tan geldiğini bilerek, azınada, çoğunada şükür ve hamd etmesinden daha büyük ne olabilir.
Kalemine kuvvet. Sevgiyle kalınız.
Guzel fatih hocam
Dünya hayatını çekip çeviren paradır.
Değerleri değersizleştiren para değildir. Para çeşitli formatlarda hep vardı, var olacak.
Erdem eksenli hayat yaşamak için parayı dövmeye gerek yok.