Arayış – A. Ozan

Bizce vakti belli olmayan bir son için elimizde olmayan bir başlangıç yaptığımız dünyada ilerlemekteyiz. Aşık Veysel’e göre “uzun ince bir yolda, gündüz gece” gidilen bir yolun yolcusuyuz.
Evvelinden beri insan aklıyla ve ilmiyle bir arayış içinde bulmuştur kendini. Sonsuz olma arzusu, ölümsüzlük isteği, daha uzun yaşama, daha çok şeye sahip olma… gibi uzayıp giden istekler, bazen yırtıcı hayvandan daha vahşi bir hale döndürmüştür insanı.
Doğaya baktığımızda bir döngü görmekteyiz. Gece gündüzü, aylar birbirini takip ederken mevsimler döngüsü aynı şekilde cereyan etmektedir. İnsan için genel bakışta –doğum… ölüm- aynı döngüyü görsek de bireysel olarak bir doğrultu göze çarpmaktadır. Her doğan büyür, gelişir, olgunlaşır ve ölür. Her canlı için ölüm, mutlaka yüzleşilecek, var olan bir gerçektir. Diğer canlılardan daha üstün donatılmış olan insan, ölüm ile olan randevusunu yok etmek, uzatmak ya da kalıcı eserler ile adını yaşatma derdindedir.
Kuşların, hayvanların, rüzgârın ve her türlü yaratığın dilinden anlayan Sultan Süleyman (as)’a kalmayan dünya kimseye kalmamıştır ve kalmayacaktır da. Bunu bile bile arayış devam etmektedir. Bu aşamada insanlar farklı inanç ve tavırlarla kendini ifade etmeye, var olduklarını ortaya koymaya çalışmaktadır.
İnananlar için durumda bir değişiklik yoktur. Allah insanı yaratmış, üstün özelliklerle donatmış ve kendisine halife kılmıştır. İnsan, donanımları sayesinde olanları kavrayacak, eşyanın hakikatini öğrenecek, hayatı, varlığı ve her şeyi yerli yerince sorgulayacak, hak ve adaletin tesisi için mücadele edecektir. Bu dünya hayatı imtihan arenasıdır. Arayışın şekli ve yapısı değişiktir; Batıla karşı Hak taraftarı olmak, doğruluk ve iyilik üzerine bir hayat kurmak, başıboş bırakılamayacağının, dahası halife olduğunun bilincinde olmak. Ölüm Ahiret yurduna açılan bir kapıdır. Ahiret, imtihan dünyasının sonrasında kazanılan ödül veya ceza yurdudur.
İnanmayanlar için de durumda bir değişiklik yoktur. Yaratıcıyı inkar etmek için her yolu denemekten geri durmazlar. Savaş açmayı bile göze alırlar kendilerini yaratana karşı. Bu savaşlarını daha çok inananlar üzerinden yürütürler. Aşağılamak, hor görmek, görmezden gelmek, bastırmak… gibi davranışlarla insanların inançları gereği yerine getirmek istedikleri davranışları engellemek isterler.
Neye inandığının farkında olmayan bir insan grubu vardır ki, bunların durumu içler acısıdır. Kimin yanında iseler, onun borazanını öttürürler. Omurgasız varlıklardır. Her yöne dönebilen rüzgar gülü ya da her renk ile ifade eden bukalemun tipli insanlardır. Allah’a inandıklarını ifade ederler ama Allah’ın emirlerine uyma konusunda direnç geliştirirler. Müslüman olduklarını her fırsatta dile getirseler de hayatlarında Müslüman olduklarına dair bir emare göstermezler. İman etmek, kuru bir sözden ibaret değildir.
Ey insanlar, sevgili dostlar, dünya hayatı uzun bir zaman dilimi değildir. Varlığımızın muhasebesini yapmaya her zamankinden daha fazla muhtacız. Bu hayatın sonunu ifade eden ölüm, ansızın kapımızı çalabilir. Her canlıya bir kez gelecek olan ölümün nerede bizi bulacağı belli değilken, her yerde karşılaşabileceğimiz bilinci ile yaşamak gerekiyor. Ansızın bir kaza, bir patlama… dünya ile olan bağı koparmaya yetebiliyor.
Müslümanca yaşamak ve Müslümanca ölebilmenin dayanışmasında olmak her birimize bir görev olsa gerek. Ölümün ve hayatın Müslümancasını bulma arayışında olanlardan olmak dileklerimle, arayışını bu minvalde tutanlara selam olsun.