Dolar 19,1886
Euro 20,8879
Altın 1.221,26
BİST 4.812,93
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 17°C
Az Bulutlu
Ankara
17°C
Az Bulutlu
Cts 16°C
Paz 20°C
Pts 21°C
Sal 15°C

Felaketinize ağlama vakti gelmeden

A+
A-
28/01/2023 00:02
652
ABONE OL
Felaketinize ağlama vakti gelmeden

Bugün sizlere tamamı alıntı olan bir hikâye paylaşacağım. Sakın ha bunu tembelliğime saymayın. Yoruma bile mahal bırakmayan bir hikâye olduğu için alıntı olarak paylaşıyorum.

Bir gün yaşlı bir bilgenin bir tane tavuğu çalınır. Bilge alelacele bütün çocuklarını toplar, telaş içinde: “Evladım, bu gün bir tavuğumuz çalınmış, hemen bu tavuğu çalanı bulun ve çok ağır bir şekilde cezalandırın. Sakın ha ihmal etmeyesiniz. Şayet tavuğu çalan hırsızı bulamazsanız, başımıza çok büyük felaketler gelecek” der.

Çocuklar sükûnet içinde dinlerler ama ciddiye bile almazlar babalarını. İçlerinden en büyük olanı: “Baba sen delirdin mi Allah aşkına? Bu ne korku, bu ne telaş, gören de düşman işgaline uğradık ve her şeyimiz talan oldu sanır. Altı üstü bir tavuğumuz kayıp, çalındı mı, öldü mü bile belli değil. Hem sen kimden korkuyorsun, başımıza ne felaket gelecek?” diye babasının tavrını yadırgar.

Yaşlı bilge baba öfkeyle: “Tavuğun bir önemi olmayabilir evladım. Ama bizim tavuğumuzu çalacak kadar cesareti bulan kim? Bulun cezalandırın onu, tavuğumuzun çalınmış olması çok önemli, siz dediğimi yapın, hemen tavuğu çalanı arayın bulun ve en ağır cezayla cezalandırın. Ölmüş olsaydı ben bulurdum, o kadar çevreyi aradım ne ölüsü ne dirisi yok, bunu hırsızlar çaldı… diye uyarılarını yineler.

Çocuklar, baba bunadı galiba deyip, sessizce huzurundan ayrılırlarken: “Altı üstü bir tavuk için bir memleketi alt üst edecekmişiz, Allah akıl fikir versin, uğraşmaya bile değmez” diye içlerinden geçiriyorlardı.

Aradan bir süre geçer.

Bu kez keçileri çalınır. Büyük oğlu babasını bilgilendirmeye gelir: “Baba bir keçimiz çalındı.” der.

Bilge baba bu kez sakin bir şekilde: ”Siz, tavuğumuzu çalanı bulup cezalandırdınız mı yavrum? diye sorar.

Oğlu: “Baba tavuk geçenlerdeydi, tavuk değil, keçimizi çalmışlar bu sefer, ben keçi diyorum, sen tavuk diyorsun, kulakların ağırlaşmış mı yoksa? diye sesini yükseltince

Yaşlı Bilge Baba:

“Evladım, bana değil, hırsızlara sesini yükselt gücünü göster, yoksa göçünü hazırla, kulaklarım ağırlaşmadı, dediklerini duydum, sen tavuktan haber ver, tavuğu çalanı buldun mu? Bulmadıysan, bul ve ağır şekilde cezalandır, yoksa başımıza felaketler gelecek diyorum sana…” der.

Oğul, babadan ayrılıp kardeşlerinin yanına döner, babanın bunadığını söyleyip herkesin işine bakmasını öğütler.

Keçinin hırsızı da tavuğun hırsızı gibi aranmaz, bulunmaz, cezalandırılmaz. Baba ciddiye alınmadığını görünce susar, bir daha da sorup, soruşturmaz ama belanın geleceğinden emin bir şekilde bekler.

Aradan epey bir zaman geçer. Çocuklar yine hep birlikte yaşlı babanın kapısını çalarlar: “Baba bir ineğimiz yok, hırsızların çalmış olmalarından endişe ediyoruz.” derler.

Bilge baba yine: “ Tavuğumuzu çalanı buldunuz mu çocuklar” diye sorunca, sessizce hepsi boynunu büküp babanın bunadığına hükmedip ayrılırlar.

Belli aralıklarla; “Baba tosunumuz çalındı”, “Baba eşeğimiz çalındı”, “Baba devemiz çalındı”, “Baba atımız çalındı” derken, birgün “Baba her şeyimiz çalındı”ya gelirler. Hatta “Kızkardeşimiz de yok, kaçırılmış olmasından korkuyoruz” derler.

Yaşlı bilge: “Siz, tavuğu çalanı bulup cezalandırsaydınız, bu felaketlerin hiçbiri başımıza gelmezdi. Onlara bu cesareti siz verdiniz. Kendinize bu esareti de siz seçtiniz. Koparmanız gerekirken, kırmadığınız, kıramadığınız el namusunuza uzanır ki uzandı. Artık şikâyet etmeye yüzünüz bile olamaz, olmamalı. Sadece utanmalısınız. Bu saatten sonra sorup soruşturamazsınız da, bu güne kadar neredeydiniz diye sorarlar adama, her ne cevap verirseniz verin, ihmalkârlığınıza,  iffetsizliğinize ve izzetsizliğinize yorumlanır. Oturup felaketinize ağlayın şimdi.

Cesaretinizi sınayanlara olan sessizliğiniz, cesaretinizi bitirdi. Size, tavuğumuzu çalanı bulun dedim, korkak, yaşlı bunak dediniz. Rahatınız rehavete dönüştü, rehavette esarete. Düşmanının cesaretini kırmayanlar, kendilerinin ve dostlarının cesaretini kırarlar ve esaretini hazırlarlar…” der.

Ve birkaç gün içinde kahrından hayata gözlerini yumar.

Erteleyenler helak olur. Sabır, musibetin ilk anındakidir. Sabır, boyun eğmek, tahammül etmek değil, direnmektir.

Taşmayan sabır değil, tahammüldür. Allah, tahammül edenlerle değil, sabredenlerle beraberdir demiştir bilgeler.

Hırsızlığa, soygunluğa, sizin değerlerinize saldırıyı bir süre tahammül edebilirsiniz. Ancak bu tahammülün süresini uzattığınızda artık geri dönülmesi zor olan çıkmaz sokağa girmişsinizdir demektir. Kaybedecek bir şeyiniz kalmadığını fark ettiğinizde de iş işten çoktan geçmiştir.

Ah ü figanlarınızın kimseye faydası olmayacaktır. İşte o zaman oturup felaketinize ağlama zamanıdır.

Sevgiyle kalın, sevgide kalın…

REKLAM ALANI
YORUMLAR

  1. Mustafa ÖZTÜRK dedi ki:

    Emeğinize yüreğinize sağlık güzel ders verici bir hikaye

  2. Abdullah Kayaalp dedi ki:

    Okullarda da bu tür hikayeler küçük çaplı yaşanıyor. Hırsızlık olayının üzerine gidilip tespit edilmezse vaka devam ediyor.

  3. Emin KARAOSMAN dedi ki:

    Başkanım ibretlik bir yazı olmuş. Kalemine yüreğine sağlık Teşekkürler

Maç Sonuçları & Canlı Skor ortaklığıyla sunulmaktadır.
Eğitim Ciddi iştir