Varlık Yokluk – A.Ozan

Hayat böyle bir şey aslında. “Bir varmış, bir yokmuş.” İle başlayan masallar gibi. Dün var olanın bugün birden yok olması nasıl izah edilebilir, dünyanın faniliği dışında.
Hepimiz hayatımızın başrol oyuncusu olarak dünyayı etrafımızda döndürüyoruz. Güneşin bizim için doğduğu, geceyi süsleyen yıldızların bize mesajlar verdiği, bir sürü insanın hizmetimizde olduğu –olması gerektiği- fikrine inanarak rolümüzü büyük bir özgüven içinde oynamaya çalışırız. En lüksünden eşyalar depolarız, evlerimiz, arabamız en üst seviyededir. Sahip olduğumuzu düşünürüz elimiz altındakilere. Saltanatımızın ebedi olduğu, olacağı fikrine kapılmadan edemeyiz.
Yaşadığımız ve yaşayacağımız hemen her şey ile ilgili bir sahne bulabileceğimiz Kur’an-ı Kerim’de, (Kalem Suresi’nde) geçen bahçe sahipleri ile ilgili bir sahneyi dikkatinize sunmak istiyorum:
“﴾17-18﴿ Biz, vaktiyle şu bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi onlara da belâ verdik. Hani bahçe sahipleri, (“Allah izin verirse” gibi) bir kayıt koymaksızın sabah erkenden bahçenin mahsulünü kesinlikle devşireceklerine yemin etmişlerdi.
﴾19-20﴿ Fakat onlar uykudayken rabbin tarafından gelen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi de bahçe kesilip kurumuş gibi oldu.
﴾21﴿ Sabahleyin birbirlerine şöyle seslendiler:
﴾22﴿ “Eğer devşirecekseniz erkenden tarlanızın başına gidin!”
﴾23﴿ Derken yola koyuldular. Birbirlerine şöyle fısıldıyorlardı:
﴾24﴿ “Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın!”
﴾25﴿ Amaçlarını, planladıkları gibi gerçekleştirmek üzere erkenden yola düşüp gittiler.
﴾26-27﴿ Bahçeyi gördüklerinde ise, “Herhalde yanlış yere gelmişiz; yok yok, ürünü kaybetmişiz” dediler.
﴾28﴿ İçlerinden aklı başında olan biri şöyle dedi: “Ben size, ‘Allah’ın yüceliğini dile getirmelisiniz’ dememiş miydim?”
﴾29﴿ Şöyle cevap verdiler: “Rabbimizin şanı yücedir; doğrusu biz haksızlık etmişiz.”
﴾30﴿ Ardından, birbirlerini kınamaya başladılar:
﴾31﴿ “Yazıklar olsun bize!” dediler, “Gerçekten biz azmış ve sapmıştık.
﴾32﴿ Belki rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Biz rabbimizden bunu diliyoruz.”
﴾33﴿ İşte ceza budur. Âhiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!”
Rabbimiz “Göklerin ve yerin (ve bunların arasındaki her şeyin) mülkü Allah’ındır ve dönüş yalnızca (ve kaçınılmaz olarak) O’nadır.” (Nur, 42) buyurarak ve bunu Kur’an’da sıkça vurgulayarak kullarının dünyada kalıcı olduklarını sanmamalarını ister. Benim bahçem, benim malım, benim mülküm, bunların sahibi benim duygusuna kapılmamasını ister. Yine birçok ayet-i kerimede “size rızık olarak verdiklerimden -benim verdiklerimden- infak edin” buyurarak asıl mal verenin kendisi olduğunu vurgular. (Bakara 3, 177, 195, 259…) Paylaşmayı, dayanışmayı ve muhtaçları görüp gözetmeyi de.
Ali İmran Suresi 26. Ayet durumumuza ışık tutup ayrı bir aydınlık sunacaktır: De ki: “Ey mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Hiç kuşku yok sen her şeye kādirsin.” Bırakın malı mülkü, aldığımız nefese bile sahip olmadığımız aşikardır. Yaşadığımız olaylardan dersler alarak “keşke” diyeceğimiz işleri terk etmemiz yararımıza olacaktır.
İnancımıza göre mülk, Allah’a aittir. Bizler ise emanetçi olduğumuzun farkında olması gereken kişileriz.
“Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi.
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan.”
diyen Yunus Emre ne güzel özetlemiş mal-mülk bahsini.
Rabbim; malı mülkü olması gereken yerde tutan, onların sevgisini kalbine koymayan kullarından olmayı nasip etsin.