Topal Tilki

Halk arasında “miskin” kelimesi; Çok uyuşuk kimse, hoş karşılanmayacak durumlar karşısında tepkisiz kalan kimse olarak bilinir. Oysa miskin kelimesinin tam da anlamı bu değildir.
Miskin kelimesi tembellikle alakalı gibi görünmesine karşın tembellikle alakalı da değildir. Miskinlik uzun süre yokluktan dolayı hareketsiz kalma ve bu durumdan kurtulma yolu bulamama halidir. Bir başka açıdan çaresizliğin sonucudur. Gücü yetmemesi ve uğraşı vermesine karşın yapamama durumudur.
Toplumda bilinenin aksine bazı ulemaya göre miskinlere fitre ve zekât bile verilebilmektedir. Miskinlik oturup beklemek anlamına da gelmez. Miskinlikte tembellik yoktur. Acizlik ve yoksulluk vardır.
Bunun karşılığında hazır lopçu olarak bilinen bir kesim vardır ki bu tembelliğin tam da karşılığıdır. Oturduğu yerden bir şeyler yemek, oturduğu yerden kazanmak gibi amaçları vardır.
Deyim yerinde ise armut piş ağzıma düş davranışı tam da bunlar için söylenir. Emek vermek defterlerinde kayıtlı değildir. Her yerde ve her şeyde bedavacılığın peşindedir. Bu kesim çoğaldıkça toplumda tembellik ve bedavacılık da çoğalmaya başlar.
Cefa çekmek hayatlarında olmadığı için sefanın da kıymetini bilmez bu tipler. Her geçen gün bir sarmaşık gibi çoğalmaya ve etrafımızı sarmaya başlamıştır bunlar. Geçmişteki sıkıntıları da bilmediği için her seferinde daha fazlasını isterken eleştiri yapmaktan da geri kalmazlar.
Hayat standartlarının yükselmesinin farkına da varmadığı için hep daha iyisini isterken mevcut durumuna şükretmekten de uzaktırlar.
İnsan hayatı türlü sıkıntılarla doludur. Genelde sıkıntılar bir noktada sona erer. Hayatında dert ve sıkıntı çekmemiş olan kişiler, rahatlığın, huzurun ve mutluluğun kıymetini pek anlayamazlar.
“Arı Kahrını Çekmeyen Balın Kadrini Ne Bilir” atasözündeki gibi, arıcılık yapmayan kişilerde balın hangi zorluklarla yetiştiğini bilmediğinden, balın kıymetini pek bilmezler.
Haydan gelen her zaman huya gider, anlayışı da bunun sonucu ortaya çıkmış deyimlerimizdendir.
Konunun daha da pekişmesi için yazımızın başlığını oluşturan “Topal Tilki” Hikâyesini sizlerle paylaşayım istedim.
Adam, ormanda dolaşırken, çalıların arasında bir tilki görmüş. Ama bu tilkinin dört ayağı da sakatmış. Adam, bu tilki böyle nasıl yaşıyor, merak etmiş. İzlemeye başlamış. Birden çalıların arasından ağzında bir tavukla bir aslan çıka gelmiş. Aslan, tavuğun yarısını tilkiye vermiş, diğer yarısını kendi yemiş ve çekip gitmiş.
Adam bu mucize karşısında donmuş kalmış.
“Allah’ım” demiş, “Sen kullarını nasıl koruyup kolluyorsun. Ben de sana teslim oluyor ve kendimi sana bırakıyorum.” Ve gitmiş bir ağacın altına oturmuş, beklemeye başlamış. Bir gün geçmiş, iki gün geçmiş hiçbir şey olmamış. Adam açlıktan ölecek. Ellerini açmış, göğe seslenmiş;
“Allah’ım beni görmüyor musun? Ben nerede hata yaptım?”
Bütün mesele (Haşa) Allah’ın görmemesi değildir. Bütün mesele yiğit aslanın değil de düşkün tilkinin taklit edilmesidir.
Sık sık kendinize bakın. Bu hayatta kimi oynadığınıza bir daha bakın. Hikâyedeki tilkiyi mi yoksa aslanı mı? Öf püf demek yerine insana ve insanlığa faydanız dokunacak neler yapabileceğini düşünmek hatta düşünmekten öte bunu hayata geçirmeniz sizi aslan yapacaktır. İnsanoğlu faydalı olduğu sürece insandır.
Aksi takdirde miskin, düşkün ve tüketmekten başka bir işe yaramayan tilkiden ne farkımız kalır? Tamam demeden şimdi demek insanlığımızın da gereğidir.
Gücüyle aslan gibi olan, başkasından yiyecek bekler mi? Haydi kalk! Kolları sıva. Çalış ve rızkını kazan. Hem kendin ye, hem muhtaçlara yedir.”
Ne zaman birilerinden bir şeyler bekliyorsanız bilin ki siz topal tilkisiniz…
Sevgiyle kalın, sevgide kalın…
Etraf topal tilkilerle dolu, selamlar.
İnsanoğlu faydalı olduğu sürece insandır.
El hak doğrudur başkanım.Durmak yok yola devam…
Aslan olmak zor baskanim
Toplumumuzdaki insanların çoğunluğu(özellikle gençler) , kükreyen aslanın yerinde olmak yerine, topal tilkinin pozisyonunda kalmayı tercih ediyor ne yazık ki.
Kavrama kabiliyetimiz kalem erbabını hala mitosdan logosa geçmesine izin vermiyor. Örnekler hep mitolojik unsurlar içeriyor.